| Hoşgeldin Ziyaretçi | Mesaj atabilmek için forumumuza kayıt olmalısınız. | | Forum İstatistikleri | » Üye Sayısı: 3,847 » En Son Üyemiz: okanb » Konu Sayısı: 5,518 » Mesaj Sayısı: 75,394
Tam İstatistik | | En Son Konular | AT Oil Temp Işığı Subaru'... yazar butterzel 56 dakika önce | Dizel Partikül Filtresi S... yazar samet oz 8 saat önce | Forester/XV arasında kald... yazar okanius 09-12-2025, Saat: 13:11 | Krank Sensörü Muadil Tecr... yazar AEnes 08-12-2025, Saat: 12:00 | 2013-2015 Forester Yatak ... yazar Riqel 07-12-2025, Saat: 21:01 | 2003-2008 Forester Sağ Ar... yazar Cherkess 06-12-2025, Saat: 15:17 | Spacer Nedir? Nasıl Olmal... yazar aristo41 05-12-2025, Saat: 22:49 | Forester 1998 valf selone... yazar Cherkess 01-12-2025, Saat: 19:56 | Tekrar Merhaba Arkadaşlar yazar mcake 01-12-2025, Saat: 17:32 | Levorg kış lastiği yazar frtzencir 30-11-2025, Saat: 15:29 | Ankara'da Multimedya ve A... yazar XVAltai 29-11-2025, Saat: 23:47 | Uzun yol ve Kış lastiği ö... yazar ewrature 28-11-2025, Saat: 20:37 | 2010/2011 LEGACY MÜZİK Sİ... yazar Kusva 28-11-2025, Saat: 11:07 | Forester 1000 Saat Alt Ta... yazar madanadam 26-11-2025, Saat: 21:58 | Subaru Solterra yazar atahanozbek 26-11-2025, Saat: 19:01 | 2019 XV D Konumunda Frend... yazar XVAltai 25-11-2025, Saat: 20:02 | Impreza arıyorum yazar wrxcio 21-11-2025, Saat: 00:32 | Bagaj Kapağı (Amortisör-S... yazar madanadam 20-11-2025, Saat: 10:48 | | | | Subaru Forester 2007 | | Gönderen: Csknkzdl - 25-01-2018, Saat: 23:10 - Forum: SUBARU'MU ANLATIYORUM - Cevaplar (12) |  | Aslında hiç aklımda yokken forester sahibi oldum.Eski aracım fd6 civic ti.Daha geniş ve yüksek bir araca geçmek için suv tarzı bir araç ararken subaruya takıldım.Nasibimizde 2007 forester varmış. | | | | Çocuk Koltuğu Hakkında | | Gönderen: Salih - 25-01-2018, Saat: 20:34 - Forum: TEKNİK - Cevaplar (10) |  | Merhaba dostlar. Çocuk koltuğu almayı düşünüyorum acilen. Önceliğim güvenlik. İncelediklerim arasında kafama yatan recaro oldu. Ne nedir ne değildir tavsiyelerinizi bekliyorum. | | | | (Subaru Tarihçesi) Uçak Üretiminden 45 yıllık 4×4 ve Boxer Motor Geleneğine Subaru | | Gönderen: Cherkess - 25-01-2018, Saat: 14:27 - Forum: SUBARU DUNYASI - Cevaplar (7) |  | [img=640x0]http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/subaru-boxer-awd-tarihi.jpg[/img] Bazı otomobil markaları vardır birçok seveni olduğu gibi antipatik bulanların sayısı da hiç az değildir. Bu duruma örnek olarak; hem geçmiş tecrübelerimizden hem de sosyal medya hesaplarımız üzerinden yapılan çeşitli yorumlardan VW markasını rahatlıkla gösterebiliriz. Diğer taraftan bu durumdan farklı olarak başka otomobil markalar vardır, çok yüksek satış adetlerine sahip olmamalarına rağmen sempatizan sayısı oldukça yüksektir ve sevmeyeni de oldukça az sayıdadır. Bize göre bu tip markalardan bir tanesi de şüphesiz Japon Subaru markasıdır. Subaru’yu anlatmaya ilk olarak logosundan başlayalım; Elips şekli içinde ve mavi fon üstünde yer alan yıldızlar, Pleiades yıldız kümesinden geliyor ve bu küme de Taurus takım yıldızı içinde yer alıyor. Japonca’da bir kümeyi meydana getiren elemanlar (İngilizce: Unite) olarak da tercüme edebileceğimiz Subaru kelimesi işte bu yıldızları temsil ediyor. En büyük yıldız Grubun en büyük şirketi Fuji Heavy Industries’i temsil ederken diğer 5 yıldız da Subaru Otomobil Bölümü ve diğer Fuji şirketlerini temsil ediyor. Logonun tümü için de Fuji Grup demek yanlış olmayacaktır. Kısacası Subaru markası aslında logonun içindeki küçük yıldızlardan bir tanesidir de diyebiliriz. ![[Resim: subaru-logo.jpg]](http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/subaru-logo.jpg) [img=640x0]http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/subaru-logo.jpg[/img] Şimdi Subaru’nun tarihine göz atalım; İlk olarak 1915 yılında Chikuhei Nakajima tarafından bir uçak araştırma laboratuvarı olarak kurulan markanın adı 1930’lu yıllarda Nakajima Uçak olarak anılıyordu. 2. Dünya Savaşı sırasında Japon Ordusu’nun en büyük savaş uçağı tedarikçilerinden birisi olan olan Nakajima, 37 farklı uçak modelini 1927-1945 yılları arasında tasarlayıp üreterek büyük bir başarıya imza atmıştır. Ayrıca 2.Dünya Savaşı’nın son zamanlarında 2 farklı jet uçağı tasarlamış ancak Almanya ile beraber savaşı kaybetmesi nedeniyle üretime geçememiştir. Nakajima’nın uçak üretmesi de savaşın kaybedilmesi nedeniyle Müttefik Kuvvetleri tarafından yasaklanmıştır. [img=640x0]http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/NakajimaKikka.jpg[/img] 1945 Nakajima Kikka prototip 2.Dünya Savaşı jet uçağı modeli Savaş sonrasında ise yeniden yapılanmaya giden Nakajima, 1946 yılında Fuji adını almış ve şirket, elinde kalan uçak parçaları ile Fuji Rabbit marka scooter motosikleti imal etmiştir. Oldukça büyük rağbet gören bu model 1940’lı yıllarda üretilen Amerikan Powell Streamliner’dan esinlenerek tasarlanmış ve scooter tipinde motosikletleri ile ünlü Vespa markası üretime geçmeden 6 ay önce satışa çıkmıştır. ![[Resim: fuji-rabbit.jpg]](http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/fuji-rabbit.jpg) [img=640x0]http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/fuji-rabbit.jpg[/img] Fuji Rabbit’in ilk örneklerinden bir tanesi Fuji Rabbit modelinin üretilmesinden 1950’nin ilk yıllarında küçük firmalara bölünen Fuji artık bir Grup olmuştur ve başta scooterlar olmak üzere motor, fayton ve benzeri şeyleri üretmeye başlamıştır. 1953 yılında 5 firma olarak faaliyet gösteren Grup, bu tarihten sonra artık Fuji Heavy Industries adını almıştır. Aynı yıl Fuji’nin CEO’su Kenji Kita artık araba üretmenin zamanının geldiğini düşünerek bir hamle yapmış ve Subaru markası Grubun 6.şirketi olarak kurulmuştur ve 6 yıldızlı logo da bu zamanlarda ortaya çıkmıştır. [img=640x0]http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/subaru-logo-1953.jpg[/img] 1954 yılında Subaru 1500 adında 20 adet otomobil üretilmiş, bu araçlardan 6 tanesi 3 farklı Japonya şehrinde taksi firmalarına verilmiş ve başarılı sonuçlar almıştır. Peugeot üretimi 1.5lt 4 silindir 47ps-54ps olarak 2 farklı güç seçeneğine sahip 1500 modeli Subaru’nun önden motorlu ve arkadan çekişli ilk modeli olduğu gibi bu unvanını 2012 yılında aynı özelliğe sahip olan Subaru BRZ modeli üretilmeye başlayana kadar da korumuştur. Ancak 1500 modeli Subaru markasının ilk modeli olsa da 20 adet ile seri üretim denemeyecek kadar az sayıda üretilmişti ve onun için bir nevi deneme amaçlı model de denilebilirdi. Seri olarak 1958-1971 yılları arasında üretilen ilk Subaru ise 0.35lt 2 silindirli motora sahip arkadan motorlu ve arkadan çekişli olan, görünümü ile de minyatür bir VW Beetle’ı andıran 360 modeliydi. Günümüzün en küçük otomobillerinden olan 2 kişilik Smart FourTwo modelinden bile küçük olan 360, birçok farklı ülkede büyük ilgi görmüş ve 400.000 adet satılarak Subaru’nun adını dünyaya duyuran ilk model olmuştur diyebiliriz. ![[Resim: subaru-1500-subaru-360.jpg]](http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/subaru-1500-subaru-360.jpg) [img=640x0]http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/subaru-1500-subaru-360.jpg[/img] Solda Subaru 1500 sağda Subaru 360 360 modelini ise 1961 yılında benzer bir motora ve aynı motor-çekiş düzeneğine sahip Van-Pikap kasa tiplerine sahip Sambar modeli izlemişti. Bu zamana kadar sıralı motorları tercih eden Subaru, 1966 yılında ise Subaru, Boxer motoru ilk kez olarak yeni tanıttığı 1000 modelinde kullanmaya başladı. Markanın ayrıca önden çekişli ilk modeli olan 1000, 1.0lt 4 silindir 55ps gücünde bir boxer motora sahipti. Görüleceği gibi Subaru’nun günümüze kadar gelen Boxer motor geleneğinin temelleri 1966 yılında yani 50 yılın üstünde bir zaman önce atılmıştı. Şimdi ise bir başka Subaru geleneği olan Sürekli 4×4 çekiş sistemine göz atalım; Önden çekişli ve Boxer motorlu Subaru 1000 modelinin yerini 1971 yılında Leone modeli almıştı. Coupe, Sedan ve Station kasa tiplerinin yanında 2 kişilik Pikap kasa tipi bile bulunan Leone, ilk olarak önden çekişli olarak üretilmeye başlansa da 1972 yılında sürekli 4×4 çekiş sistemi Station kasa tipinde opsiyonel olarak sunulmaya başlandı. Kasa tipine göre değişmek üzere 1.1lt, 1.2lt, 1.4lt ve 1,6lt 4 silindirli bloktan eksantrikli (OHV) Boxer motorlara sahip olan Leone, Subaru’nun en fazla çeşit sunduğu modellerin en önemlisi olmuştur. Bu arada yukarıda da bahsettiğimiz gibi sürekli 4×4 çekiş sistemini ilke kez 1972 yılında kullanan Subaru, günümüzde birçok aracında sahip olduğu Boxer motor-4×4 çekiş sistemi kombinasyonuna bunda tam 45 yıl önce 1972 yılında Leone SW modeli ile kavuşmuştu. Üstelik herkesin kolaylıkla alacağı 4 kapılı ve seri üretim bir otomobilde 4×4 çekiş sistemi ilk kez Subaru Leone SW modelinde sunulmuştu. [img=640x0]http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/subaru-leone_4wd_wagon.jpg[/img] 1972 Subaru Leone SW 1978 yılına gelindiğinde ise Subaru tarihindeki en sıra dışı ve ilgi çeken modellerinden bir tanesi olan Leone üzerinden geliştirilen Brat modeli tanıtılmıştı. Sürücü ve yanındaki yolcu için 2 kişilik bir kabine sahip, otomobil bazlı bir pikap modeli olan Brat, 4×4 çekiş sistemine, boxer motora ve yük kabininde üstü açık bir şekilde ters olarak konumlanan 2 kişilik koltuğa sahipti ve mükemmel çok yönlülüğü ile geniş bir hayran kitlesine sahip olmuştu. Subaru, 2003-2006 yılları arasında Legacy modelini baz alarak Baja modelini tanıtmış ve Brat modelini onurlandırmıştır. ![[Resim: subaru-brat-1972.jpg]](http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/subaru-brat-1972.jpg) [img=640x0]http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/subaru-brat-1972.jpg[/img] Üstte Subaru Brat altta Subaru Baja 1980 yılına gelindiğinde ise Subaru Tecnica International (STI) kurucusu Noriyuki Koseki, markanın artık rallilerde boy gösterme zamanının geldiğini açıkladı ve aynı yıl Subaru, WRC’nin (World Rally Championship) birkaç yarışında Leone modelinin farklı versiyonları ile yer aldı. 1986 yılında ise WRC’de Sürekli 4 çekiş sistemini ve 1.8lt turbo motoru beraber kullanan tek marka Subaru olmuştu. Böylece Subaru turbo besleme sistemine de ısınmaya başlamıştı. Bu arada marka 1972-1992 yılları arasında ürettiği KEI CAR olarak adlandırılan çok küçük boyutlara sahip REX modelinin 2.jenerasyonuna 1983 yılında turbo beslemeyi ekledi. 544cc hacminde sıralı 2 silindirli turbo motora sahip olan bu model 4×4 çekiş sistemine sahip bir modeldi. Bir sonraki jenerasyon REX modelinde ise 658cc 4 silindirli motora Subaru’nun geçmiş ve gelecek alışkanlıklarının aksine turbo boşluğundan kurtulmak için Supercharger sistemi uygulanmıştı ve araç 65ps güce sahipti. Diğer taraftan Subaru markasının birçok ülkede yaygınlaşmasını sağlayan modellerden bir tanesi de şüphesiz 1989 yılında üretilmeye başlanan Legacy modelidir. Daha önce üretilen Subaru modellerinden daha modern bir görünüme sahip olan model 4 kapılı Sedan ve 5 Kapılı SW olarak iki farklı kasa tipine sahipti. Önden çekişli olarak tasarlanan araçta sürekli 4×4 sistemi ise opsiyon listesinde yer alıyordu. En üst seçenek olan RS versiyonunda ise 2.0lt hacminde turbo beslemeye 211ps güce sahip sahip bir Boxer motor bulunuyordu ve 4×4 sistemi ile döneminin dikkat çeken araçlarından bir tanesi olmuştu. Bu arada Legacy’nin çok ama çok ilginç de bir rekoru bulunuyordu. 100.000km boyunca sadece sürücü değişimi için durulan hız ve dayanıklılık mücadelesinde Legacy, pisti 221km/saat hız ortalaması ile 447 saat, 44 dakika ve 9887 saniyede tamamlayarak rakipleri arasında 1. olmuştu ve bütün dikkatleri üzerine çekmişti. Kısacası Legacy modeli markanın adını daha da fazla duyurması açısından önemli dönüm noktalarından bir tanesidir diyebiliriz. ![[Resim: subaru-legacy-2.0-turbo-4wd-1989.jpg]](http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/subaru-legacy-2.0-turbo-4wd-1989.jpg) 1992 yılına geldiğimizde ise markanın günümüzde bile en iyi bilinen modeli Impreza piyasaya çıktı. Diğer taraftan bu kasanın bu kadar popüler olmasının en büyük nedeni ise 2.0lt turbo motora, 4×4 çekiş sistemine, sınırlı kaymalı diferansiyele ve oldukça etkili bir sportif gövde kitine sahip olan WRX versiyonuydu. [/url] Turbo’nun sadece performanslı araçlarda kullanıldığı bir dönemde sedan kasa tipiyle ortaya çıkan Impreza WRX hem ülkemizde hem de tüm dünyada deprem etkisi yaratmıştı. Subaru Ralli Takımı tarafından kullanılan aracın ehlileştirilmiş bir versiyonu gibi duruyordu ve tekniği de oldukça benzerdi. Kısacası ralli parkurlarından caddelere bir araç WRX’den daha iyi inemezdi diye düşünüyoruz. 1992 yılında tanıtılan 2.0lt sıralı 4 silindirli 16 supap turbo-benzin 211ps güce sahip versiyonun adı GT olarak anılıyordu ancak 1993 yılında 240ps güce sahip motor ile beraber adı WRX olarak değiştirildi. 1994 yılında ise güç daha da arttı ve 260ps’e çıktı. 1996 yılında ise motor gücü 280ps’e kadar yükseltildi. 2000 yılında tanıtılan ve sadece 300 adet üretilen WRX STI modelinde güç zirve noktasındaydı ve 305ps olarak güncellenmişti. Bu arada aracın ağırlığının da 1250kg’ın heme üstünde olduğunu hatırlatmak isteriz. 153ps/lt güç/hacim oranı ve ton başına sunduğu 240ps güç ise günümüzde bile oldukça ciddi değerler olarak öne çıkıyor. Bu sayede araç 0-100km hızlanmasını 5 saniyenin altında tamamlayabiliyordu. ![[Resim: 2000_Subaru_Impreza_WRX_sedan.jpg]](http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/2000_Subaru_Impreza_WRX_sedan.jpg) [url=https://2.bp.blogspot.com/-2OqM325gCjk/V5xqKl1eYcI/AAAAAAAA0Z0/ZyRD5_k1814KA7ZdjJEV4Ll5Uq24yglOwCLcB/s1600/2000_Subaru_Impreza_WRX_sedan.jpg][img=640x0]http://www.sekizsilindir.com/wp-content/uploads/2017/03/2000_Subaru_Impreza_WRX_sedan.jpg[/img] 1999 Subaru Impreza WRX Yukarıda bahsettiğimiz modellerin sonrasında ve günümüzde daha farklı Subaru modelleri de mevcut ancak biz Subaru’nun bu günlere gelmesinde en fazla önem araz eden modellere yer vermeyi uygun gördük. 1950’li yıllardan günümüze kadar tanıtılan bu modellerin büyük bir çoğunluğu markanın diğer üreticilerden daha farklı olma çabasını açık bir şekilde gösteriyor. Öyle ki günümüzde üretilen modellerinde hala Boxer motoru ve 4×4 çekiş sistemini tercih eden marka bu alışkanlıklarından vazgeçmiyor. İşte bu nedenle satışları çok olmasa da seveni bol sevmeyeni az ve kendine has geleneklere sahip az sayıdaki otomobil markasından bir tanesi olarak saygı duyuluyor ve seviliyor. Bu da onu diğer markalardan ayırıyor diyebiliriz. Sekizsilindir sitesinden alıntıdır. | | | | Otomobillerde Yakıt Ekonomisi Nasıl Sağlanır ? | | Gönderen: Cherkess - 25-01-2018, Saat: 09:50 - Forum: TEKNİK - Cevaplar (18) |  | Arkadaşlar, faydalı bilgiler içerdiğini düşündüğüm http://en.wikipedia.org/wiki/Fuel_economy_in_automobilesadresinde orjinal İngilizce metninin bulunduğu "Otomobillerde Yakıt Ekonomisi" başlıktan bazı bölümleri Türkçe'ye çevirerek sizlerle paylaşmak istiyorum. İdeal olarak, vakumlu bir ortamdaki düz bir yüzeyde sürtünmesiz lastiklerle sabit bir hızda seyretmekte olan bir araç, o hıza erişmek için gereken enerjinin haricinde bir enerji harcamadan herhangi bir hızda yol alabilir. Daha az ideal şartlarda ise herhangi bir araç, hava sürtünmesi, lastik yuvarlanma direnci ve araç fren ile yavaşlatıldığında kaybedilen atalet enerjisi gibi yol yük kuvvetlerini yenmek için enerji harcayacaktır. İdeal olarak çalışan yenileyici frenleme ile (F1’deki KERS sistemleri gibi) atalet enerjisi tamamen geri kazanılabilir fakat hava sürtünmesi ve yuvarlanma direncini azaltma konusunda aracın şeklini ve lastik tasarımını optimize etmek dışında pek fazla seçenek bulunmamaktadır. Yol yükü enerjisi yani lastiklerin gereksinim duyduğu enerji belli bir sürüş çevrimi boyunca araç hareket denklemi ile hesaplanabilir. Araç aktarma organları aracın hareket ettirilmesi için gerekli olan bu minimum enerjisi sağlamak zorunda olup ilave enerjinin büyük bir kısmını yakıt enerjisini işe çevirirken ve lastiklere aktarırken kaybedecektir. Genel olarak bir aracı hareket ettirirken oluşan enerji kayıpları aşağıdaki şekilde özetlenebilir. - Motor verimliliği, motorun tipine aracın kütlesine ve yüküne ve motor hızına (devir) göre değişmektedir. - Aerodinamik sürtünme kuvveti, kabaca aracın hızının kara köküyle orantılı olarak artmaktadır fakat bu kuvveti yenmek için gerekli olan güç aracın hızının küpüyle doğru orantılıdır. - Yuvarlanma direnci - Frenleme (Her ne kadar yenileyici sistemler bu enerjinin bir kısmını geri kazanabilse de) - Şanzımandaki kayıplar (Manüel şanzımanlar % 94’e kadar verimli olmakla birlikte eski otomatik şanzımanların verimliliği % 70’e kadar düşebilmektedir. Manüel vites kutularına benzer parçalara sahip vites değişimi otomatik olarak kontrol edilebilen şanzımanların verimliliği üstüne en uygun vites değişim noktasının seçilebilme yeteneği gibi bir bonus ile manüel şanzımanlarla aynı olacaktır. - Klima. Motorun kompresörü çevirmek için ihtiyaç duyduğu güç yakıt verimliliğini azaltmaktadır. Bu kapalı pencerelerle seyahat etmekle kıyaslandığında azalacak olan hava sürtünmesi sayesinde bir miktar dengelenecektir. Klima sisteminin ilave ağırlığı da yakıt tüketiminde çok az bir artışa neden olacaktır. - Elektrik sistemleri. Farlar, akünün şarj edilmesi, aktif süspansiyon, hava dolaşımı fanları, dondurucular, medya sistemleri, hoparlörler ve diğer elektronik parçalar, bu cihazların çalıştırılması için gerekli güç alternatör üzerinde ilave bir yük oluşturacağı için yakıt tüketimini ciddi biçimde arttırabilecektir. Alternatörler genelde % 40-60 oranında verimli oldukları için, elektronik cihazların motor üzerinde yükü rölanti de dahil olmak üzere herhangi bir hızda 3 beygir gücüne kadar çıkabilecektir. FTP 75 çevirim testinde, alternatör üzerindeki 200 watt’lık bir yükün yakıt verimliliğini 0,4km/lt oranında azalttığı not edilmiştir. Örneğin farlar, kısada 110 watt, uzunda ise 240 watt enerji harcamaktadır. Bu elektriksel yükler, gerçek hayat ile sadece motorun çalıştırılması için gerekli ve temel klima sistemlerini içeren elektriksel yüklerin kullanıldığı EPA testleri arasındaki farklılıkların nedeni olmaktadır. Elektriksel yüklerden kaynaklanan yakıt verimliliği kayıpları elektriksel yüklerin çoğu sabit olduğu için düşük hızlarda daha etkilidir. Dolayısıyla, düşük hızda, motorun beygir gücünün önemli bir kısmı elektriksel yükler tarafından kullanılacaktır. Bu orantısal etki nedeniyle, hibrid araçlar elektriksel yüklerden kaynaklanan yakıt verimliliği açısından çok daha verimlidir. * FTP 75 çevirim testi, ABD’de araçların emisyon sertifikasyonu için yapılan testin adıdır. * EPA testleri ABD'de araçların tüketim değerlerinin test edilmesi için yapılmaktadır. | | | | Chrysler araçlarına kablosuz şarj sistemi ekliyor. | | Gönderen: Cherkess - 25-01-2018, Saat: 09:34 - Forum: OTOMOTİV SEKTÖRÜ GÜNDEM - Cevaplar (11) |  | Eski bir haberde denk geldim otomotiv sektöründe olan gelişmelerden biri de buymuş. Biz daha Lastik Basınç Sensörünü yeni yeni gören bir markanın kullanıcılarıyız. Yalnız bunda japonların minimalist yaklaşımının da payı yok değil. Hep söylerim Japonlar Mekanik, Fransızlar Donanım, Almanlar Konfor, Kore ise taklit yapar. Amerikalılar da her türlü yenliğe açık donanımlar ekleme peşindeler ama onları da zaten beyin göçüyle topladıkları elemanlar yapıyor. Chrysler, otomotiv endüstrisinde bir ilke imzasını attı. Firma yeni nesil araçlarına kablosuz şarj sistemi entegre ederek, uyumlu akıllı telefonlar veya tabletler için kullanım esnekliği sağlayacağını duyurdu. Sürüş esnasında uyumlu mobil aygıtların şarjını kolaylaştıran ve kablo gereksinimini ortadan kaldıran özellik, uyumlu mobil aygıtın 21x24x8cm’lik entegre güç bölmesine yerleştirilmesiyle aktif hale geliyor. Şarj işlemini yalnızca araç çalışır haldeyken gerçekleştiren sistem, akünün uygunsuz kullanımını da engelliyor. Tasarımlarında ‘Yaşamı kolaylaştırmak’ misyonuyla yola çıktılarını ifade eden Chrysler CEO’su Pietro Gorlier, müşterilerine mükemmel çözümler sunmak üzere sürekli çalıştıklarını, güncel yaşantıya dair kolaylık sağlayan yeniliklere önem verdiklerini belirtti. Chrysler’in araç içi kablosuz şarj sistemi, araç montajı dahil 200$ fiyat etiketiyle satışa sunuldu, sistem 2013 model Dodge Dart’ın standart paketinde yer alacak. | | | | Biraz da Edebiyat | | Gönderen: Praxis - 24-01-2018, Saat: 15:14 - Forum: KÜLTÜR SANAT - Cevaplar (4) |  | Bu gün sabahtan beri aklım onda. Hatta dün gece haberi düşenden beri. Benim hayatıma etki eden nadir insanlardan birisiydi. Tanıyanlar okuyanlar bilenler yorum atarsa sevinirim. Bilmeyenler okuyun okutun. Özellikle gençler okuyun. Çocuklarınıza okutun. Sonsuz düşler kuran gökyüzünü yeryüzüne indiren bilge koca karı sonsuzluğunda uyu. Ursula'nın dünyalarında dolaşanlar bir yerde birbirimize temas etmişizdir, Hayatta hayalde kavgada keyifte.Bu yas/mutluluk da bizim. Kitapları elden ele dolaştırmaya, düş kurmaya,yaşadığımız dünyanın gerçekliğine hapsolmayı reddetmeye devam diyorum Bilimkurgu ve fantastik edebiyatın en önemli isimlerinden, Mülksüzler, Karanlığın Sol Eli ve Yerdeniz Serisi gibi ödüllü kitapların yazarı Ursula K. Le Guin 88 yaşında yaşamını yitirdi! Bizimle paylaştığın o eşsiz hayal gücün için, yarattığın dünyalara bizi de kabul ettiğin için teşekkürler Ursula K. Le Guin. Sözlerinden ufak bir kesit koydum. Keyifli okumalar. “Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak.” “Sevgi, akla boyun eğmez..” “Aklınızı kazanmak, hak etmek gibi fikirlerden arındırın; Ancak o zaman düşünebileceksiniz...” "Çünkü yaşam bir yanıt değil, bir sorudur; bunun yanıtını sadece siz bulabilirsiniz." Ütopyalar ölmez.. Konuşuyorlardı,konuşmalarından yeni dünyalar doğuyordu. Düşüncenin doğasında iletilmek vardır;yazılmak,konuşulmak,gerçekleştirilmek. Düşünce çimen gibidir.Işığı arar,kalabalıkları sever,melezlenmek için can atar.Üzerine basıldıkça daha iyi büyür.” “Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Hiçbir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir.” "Umuyorum ki hükmetme veya hükmedilme ihtiyacı duymadan yaşarsınız. Ve ne kurban olarak, ne de başkaları üzerinde güç kullanarak." Bir Diploma Töreni için Kinayeli bir Konuşma - Ursula K. Le Guin 02/03/2015 Mills Koleji ‘83 mezunlarına bana ender elde edilen bu şansı tanıdığı için teşekkür ederim: bir topluluk önünde kadınların diliyle konuşma şansı. Mezun olanlar arasında erkeklerin de olduğunu biliyorum ve onları dışlama gibi bir niyetim katiyen yok. Bir Yunanlı’nın bir yabancıya “Yunanca bilmiyorsan başını salla ki anlamadığını bileyim” dediği bir Yunan tragedyası vardır. Her neyse.. Mezuniyet törenleri genellikle tüm mezunların erkek olduğu veya olması gerektiği ön kabulü ile yapılır. İşte bu yüzdendir ki, törenlerde erkeklerin üstünde harika görünen, bizi ise bir mantara veya hamile bir leyleğe benzeten 12. yüzyıldan kalma cüppeler giyiyoruz. Tüm entellektüel gelenek erkeklere mahsus. Halk önünde, halkın diliyle, kabile veya ulusun diliyle konuşulur. İşte bizim kabilemizin dili de erkek dili. Tabii, kadınlar da bu dili öğrenebilir, aptal değiliz ne de olsa. Söylediklerine bakarak Margaret Thatcher’i Ronald Reagan’dan, Indira Gandhi’yi General Somoza’dan ayırt edebiliyorsanız bana da anlatın. Bu dünya erkeklere ait ve erkeklerin dilini konuşuyor. Sözcükleri güce yönelik, güç ile ilgili sözcükler. Uzun bir yoldan geliyoruz, ama hiçbir yol yeterince uzun değil. Ruhunuzu satarak bile oraya ulasamazsınız, çünkü orası da onlara ait, size değil. Belki güç hakkında, hayat mücadelesi hakkında yeterince söz işittik. Belki biraz da zayıflıkla ilgili sözcüklere ihtiyacımız var. Şimdi bu fildişi kuleden ‘Gerçek Dünya’ya geçmenizi ve orada zaferlerle dolu bir kariyer yapmanızı veya kocanıza yardım ederek ülkenizi güçlü tutmanızı ve her konuda başarıdan başarıya koşmanızı dilemek yerine bir kadın gibi konuşsam ne olur acaba? Dediklerim hoş gelmeyecek, sizi rahatsız edecek. Mesela çocuk istiyorsanız, çocuklarınız olmasını diliyorum desem? Sürüyle değil, iki tane. ‘Umarım güzel olurlar. Umarım hem sizin hem de onların karnı doyar, sıcak ve temiz bir yuvanız, arkadaşlarınız olur ve sevdiğiniz işi yaparsınız’ desem? Peki üniversiteye bunun için mi gittiniz? Bu kadar mı? Başarı bunun neresinde? Başarı, bir başkasının başarısızlığı demektir. Başarı, sadece düşleyebileceğimiz bir Amerikan Rüyası sadece. Çünkü, sadece ABD’de otuz milyon olmak üzere dünyanın birçok yerinde birçok insan korkunç bir yoksulluk gerçeğiyle yaşıyor. Hayır, size başarı dilemiyorum. Başarı hakkında konuşmak bile istemiyorum. Konuşmak istediğim konu, başarısızlık. İnsan olduğunuz için başarısızlıkla tanışacaksınız. Karşınıza hayal kırıklıkları, adaletsizlik, ihanet ve telafisi olmayan kayıplar çıkacak. Güçlü olduğunuzu zannettiğiniz anlarda zayıf olduğunuzu farkedeceksiniz. Mülk edinmeye çalışırken edindiğiniz mülklerin aslında sizin sahibiniz olduğunu anlayacaksınız. Kendinizi -ki bunu halihazırda yaşamış olduğunuzu biliyorum – karanlıkta, tek başına ve korkar halde bulacaksınız. Kızkardeşlerim ve kızlarım, erkek kardeşlerim ve oğullarım; sizlerin akılcı başarı kültürümüzün inkar ettiği, sürgün yeri, yaşanmaz, yabancı topraklar olarak tanımladığı bu karanlık yerde yaşamayabilmenizi ümit ediyorum. Bizse, zaten halihazırda yabancıyız. Kadınlar, kadın olarak, erkek egemen düşünceyle, erkeklerce oluşturulmus toplumsal normlara, insanın ‘İnsanoğlu’ diye adlandırıldığı, saygı duyulan tek tanrının erkek olduğu, gidilebilecek tek yönün yukarısı olduğu bu topluma zaten büyük ölçüde yabancılaşmış ve bu toplumdan dışlanmış durumdalar. Bu onların ülkesi. Biz kendimizinkini keşfedelim. Seksten bahsetmiyorum, seks her kadın ve her erkeğin kendine ait bambaşka bir evren. Ben toplumdan, insanoğlunun dünyası diye adlandırılan kurumsallaşmış rekabet, saldırganlık, şiddet, iktidar ve güç üzerine kurulmuş toplumdan bahsediyorum. Eğer biz orada kadın olarak yaşamak istiyorsak üstümüze bir miktar ayrımcılık yükleniyor: Mills koleji de böyle bir ayrımcılığın ustalıkla oluşturulmuş hali zaten. Savaş oyunlarının dünyası ne bizim tarafımızdan ne de bizim için yapıldı; hatta orada maske takmadan soluk bile alamayız. Ancak, maskeyi bir kere taktınız mı artık çıkartmak çok zordur. Peki ya yaşamımızı burada Mills’teyken bir miktar yapabildiğimiz gibi, kendi bildiğimiz gibi sürdürmek istesek? Erkekler ve erkeklerin iktidara dayalı hiyerarşisi için çalışarak değil, bu onların oyunu. Erkeklere karşı da değil – bunu yapmak oyunu yine onların kurallarıyla oynamak demektir. Bizim yanımızda olan erkeklerle ‘beraber’: bizim oyunumuz budur işte. Üniversite eğitimi almış özgür bir kadın hayatını neden ya maço erkeklere hizmet ederek ya da onlarla kavga ederek geçirsin? Neden onların belirlediği şartlarla bir yaşam sürdürsün? Maço erkek tümüyle akılcı, olumlu ve rekabete dayalı olmayan koşullarımızdan korkar. Bu nedenle onları aşağılamayı ve yadsımayı öğrettiler bize. Toplumumuzda kadınlar, yaşamın çaresizlik, zayıflık ve hastalık içeren ve sorumluluğunu taşıyan, akıldışı ve telafisi imkansız olan, müphem, pasif, kontrol edilemeyen, hayvani olan, temiz olmayan tüm bölümlerini gölgelerin vadisini, yaşamın derinliklerini yaşadıkları ve yaşamaya devam ettikleri için aşağılandılar. Savaşçıların reddettiği, geri çevirdiğidir bize kalan. Biz kadınlara ve bizimle bunları paylaşabilecek yani doktorculuk oynayamayıp sadece hemşire olabilen, savaşçı olamayan sadece sıradan bir sivil olabilen, şef olamayan sadece sıradan bir yerli olabilen bizlere kalan budur. İşte burasıdır bizim ülkemiz. Ülkemizin karanlık tarafı. Eğer bu ülkenin bir de aydınlık tarafı, yüksek sıradağları, parlak çayırları varsa, biz onları ancak öncü kaşiflerin masallarından biliyoruz. Henüz oraya ulaşmış değiliz. Oraya maço erkekleri taklit ederek asla ulaşamayız. Oraya sadece, kendi yolumuzu çizerek, kendi ülkemizin karanlığını yaşayarak ulaşabiliriz. Sizin icin ümidim kızkardeslerim, orada mahkum olarak, kadın olmaktan utanarak, psikopatvari sosyal sisteme esir olmaya razı olarak değil kendinizi evinizde hissedeceğiniz, kendi üzerinizde kontrole sahip olacağınız, kendinize ait bir odanızın olduğu şekilde yani ‘yerli’ olarak yaşamanızdır. Orada, sanat mı bilim mi, teknoloji mi, şirket yönetmek mi veya yatak altlarını silmek mi, hangi konuda iyiyseniz onu yapmanız ve kadın olduğunuz için yaptığınızın ikinci sınıf iş olduğunu söyleyenlere umarım, cehenneme kadar yolları olduğunu söylersiniz ve umarım bu arada eşit işe eşit ücret alırsınız. Umarım ne hükmetme ne de hükmedilme gereksinimi duymadan yaşarsınız. Umarım hiçbir zaman kurban olmazsınız ve aynı zamanda da başkalarının üzerinde iktidar da kurmazsınız. Başarısız olduğunuzda ve yenildiğinizde ve acı çekerken ve karanlıktayken umarım savaşacak ve kazanılacak savaşların olmadığı, ama geleceğin barındıran, yaşamış olduğunuz kendi ülkenizdeki karanlığı hatırlarsınız. Köklerimiz karanlıkta; dünya ülkemiz. Kutsanmak için nedene çevremize ve aşağılara bakmak yerine yukarılara bakıyoruz? Ne umuyoruz? Umduğumuz şey casus uydular ve silahlarla dolu gökyüzünde değil aşağılarda dünyada. Yukarıdan değil aşağıdan. Köklerimiz gözleri kör eden ışıkta değil, insan denen varlığın ruhunu oluşturduğu besleyici karanlıkta. Çeviren: Olcay Bingöl Ursula K. Le Guin’in 1983’te Mills Koleji mezuniyet töreninde yaptığı konuşma, yazarın kendi web sayfasında bulunan “http://www.ursulakleguin.com/LeftHandMillsCollege.html” adresinden alınmıştır. | | | |