Merhaba Arkadaşlar
Bu sefer konu araçlarımız değil daha ciddi bir şeyden bahsedeceğim, kısa tutmaya çalışacağım mümkün olduğunca.
Konumuz; çocuklarımız.
Çocuk yetiştirirken yaptığımız bir çok hata vardır bilmeyerek ve istemeyerek yapıyoruzdur tabi kim bilerek hata yapar ki değil mi?
Yeni nesli gözlemliyor musunuz bilmiyorum ben hem bir baba hem de bir öğretmen olarak fazlasıyla bu fırsatları değerlendiriyorum ve anlam vermeye çalıştığım durumlarla karşılaşıyorum. Neden anlam vermeye çalışıyorum derseniz hepimiz gibi ben de kendi çocukluğumla gençliğimle mukayese ediyorum (aslında yanlış bir tutumdur bu çünkü yeni zamana göre aynı şartlarda ben yaşıyor olsam böyle olur muydum demek daha mantıklı) ama ister istemez aklım kendi çocukluğuma/gençliğime gidiyor.
Çok dikkatimi çeken bir durum var aslında hem gözlemlediğim hem sebepleri üzerine düşünüp tahlil ettiğim ama de sizin de okuyunca Aaa gerçekten de böyle bir şey var diyeceğiniz bir durum / bir davranış şekli var yeni nesil de yani meşhur Z Kuşağında.
Bir çok defa gördüm şahit oldum bilmem siz de ben söyleyince mi fark edeceksiniz bu durumu, olay şöyle; Yeni Nesil benim çocuklarım da kısmen dahil olmak üzere önlerine bir engel çıktığında (yerdeki bir oyuncaktan, yarı açık kalmış bir kapıya yoldaki bir taşa kadar her hangi fiziki bir engel ilerlemelerini yavaşlatacak durduracak ya da geciktirecek bir engel düşünün) böyle bir şeyle karşılaştıklarında yollarını değiştiriyorlar, etrafından dolaşıyorlar, durup geri dönüyorlar, üstünden atlıyorlar ya da anne babadan o engeli kaldırmasını istemeye kadar giden bir davranış sergiliyorlar ama kesinlikle yapabildikleri halde o engeli kaldırmayı akıl edemiyor/etmiyorlar.
Ben bu davranışı normal karşılamıyorum şahsen kendi çocukluğumuzla kıyaslıyorum ki yaşım 42 bizim nesilden böyle bir davranışı nadir görürdük, aynı tür bir engel ile karşı karşıyaysak bir kenara iter ya da kaldırıp atardık bilirdik ki oradan tekrar geçeceğiz aynı engele yine takılacağız.
Bu tür davranışı kendimce tahlil ettiğim zaman (Psikolog / psikiyatr değilim sadece normal bir vatandaşa göre en azından eğitim bilimleri dersleri almış yıllardır bu işin içinde olan bir eğitimciyim az da olsa davranış anlamlandırma gibi bir durumum tüm meslektaşlarım kadar bende de var bahsettiğim şeyler bilimsellik içermeyebilir.) sorunu çocuklarda değil kendimizde aramaya götürüyor ipuçları beni.
Çünkü hayatımızı alışkanlıklarımız idare eder; uyku sersemiyken tuvaletin yolunu bulmak, merdivenleri bakmadan inmek, araba kullanırken ayaklarınızı pedallara doğru basmak ve farkında olmadığımız bir çok şey alışkanlıklardır, alışkanlıklar olmazsa yaşayamayız ya da çok zor bir hayatımız olurdu düşünsenize her gün merdiven inmeyi yeniden öğreniyorsunuz, çatal kaşık kullanmayı yeniden öğreniyorsunuz bu normal bir durum olmazdı. Sorun da tam olarak bu çocuğumuzun arkasını toplayıp önüne çıkabilecek her engeli kaldırıp tertemiz pürüzsüz yollar açtığımız için ,büyüme çağında çocuk hiç bir engelle karşılaşmayıp karşılaştığı bir engeli de aşmaya çalışmadığı için böyle bir durum var. Engel aşmayı alışkanlık haline getiremiyorlar.
Erkekler bu konuda %70 oranla daha mantıklı davransa da kadınlar kesinlikle öyle değiller (az sonra bahsedeceğim şeylerde kadınların ilk 3-4 yıl büyük payı var ama erkeklerin de yaptığı hata hiç küçümsenir değil özellikle ben görmedim çocuğum görsün benim olmadı çocuğumun olsun bana alamadılar çocuğuma alayım gibi çocuğu istemediği ya da her istediği şeye sahip olması davranışı da genellikle babadan kaynaklıdır) ve çocuk zamanının çoğunu anneyle geçiriyor, kadınlarımız farkında olmadan aşırı korumacı bir tutum içerisindeler anneanne ve babaanne de dahil bu kadın grubuna. Çocuğum gel elini yıkayayım, çocuğum aç ağzını lokmanı vereyim, gel ayakkabılarını bağlayayım sen yapamazsın ben yapayım gibi cümlelerle geçiyor çocukların ilk 3-4 yılı ve sonrası anlamı aynı içeriği farklı işlevi yine benzer cümleler kuruluyor çocuğa. Benim özellikle çok önemsediğim söylem ise " Sen Yapamazsın ya da O Yapamaz Ben Yaparım" bu cümlenin altında yatan anlamları hayata yön verme gücünü anne babalar bir bilseler keşke.
İlk saydığım cümleler çocukta bir beklenti oluşturur çocuk annesi olmadan el yüz yıkayamaz mesela bu böyle başlar sonra afedersiniz kazık kadar olduğunda ise şöyle bir manzarayla karşılaşırsınız örneğin anne dışarıdadır vakit akşam olmuştur ama evin çocuğu halen sabah yaptığı kahvaltıyla durmaktadır eve girersiniz çocuk şöyle der çok açım annem nerde? bu ne demektir çocuk basit bir yemek yeme eyleminde bile anneden bir beklenti içerisinde kalıyor anne işini halledip gelene kadar açlığını yatıştıracak bir kaç lokma bile yemeyi akıl edemiyor demektir yeni geçmiş olsun eli ayağı tutan sapasağlam bir yatalağınız var evde ve sizin eseriniz diyebiliriz bu duruma. İkincisi daha tehlikeli olan " Sen yapamazsın, O Yapamaz Gelsin..." cümleleri bunların gücü çok fazladır hayatı komple etkiler insanda ölene kadar bir yetersizlik duygusu aşılar. Çünkü çocuk anne baba ne derse ona inanacak tabiattadır onlar saftır bizim gibi tahlil yetenekleri de gelişmemiştir inanırlar ve hep öyle olacak sanırlar. Özellikle şu duruma dikkat edin evinizde TUTARLILIK olmalı yani annenin ve babanın söylemleri tutarsız olmamalı, Baba 10 yaşındaki çocuğundan su ister çocuk tam harekete geçeceğinde anne olaya müdahil olur Dur ben veririm O GETİREMEZ DÖKER sonra çocuk oturur itiraz bile etmez. Çünkü Anne onu suyu getiremeden dökeceğine inandırmış babayı da diskalifiye etmiştir. Senaryoda baba itiraz etse ne dökecek kocaman kız/oğlan getirir dese bu sefer tutarsızlık olacak anne ile baba çelişecek çocuk yine en kolay olan kendisine zahmet vermeyen söyleme inanacaktır. DÖKERİM GETİREMEM diye kendisini inandıracaktır. O saatten sonra çocuğun taşıyabileceği tek su pet şişede ağzı kapalı sudur bir bardak suyu bir odadan bir odaya bardağa bakarak titreyerek taşıyacaktır muhtemelen. Bir ikinci Tutarsızlık örneği daha vereyim çocuk bir şey istediğinde misalen bisiklete binebilir miyim? dediği zaman babası izin verip tabi yavrum deyip annesi aman binme üstün batacak düşeceksin bir yerine bir şey olacak diye engel oluyorsa izin vermiyorsa çocukta kafa iyice karışacaktır ve tabi i işine geleni seçip o konuda size diretecektir bahsettiğim durumda da babayı arkasına almak isteyecektir doğal olarak. Yani anne ve baba aynı cevabı veriyor olmalı aynı yerde değilse mesela böyle bir istek anneye sorulduğunda gel babana da soralım demeli ortak bir ağızdan cevap çıkmalıdır. Neyse çok dağıtmayayım. Yukarıda bahsettiğim çocuğu yapamazsın edemezsin durumuna inandırma durumu çocukta sosyal hayatta da büyük bir yetersizlik belki ileriki zamanlarda aşağılık kompleksine neden olacaktır. Çünkü kendisinin yapamayacağına inandırılan şeyleri yapabilen insanları çevresinde görünce onlar gibi olamadığı için içten içe ya çok üzülecektir, ya sizi suçlayan bir tutum geliştirecektir, ya da ben onlar gibi olamam deyip kendisini küçük görecek ezdirecek ve içten içe aşağılık kompleksine sürüklenecektir. Bir de daha kötüsü deneyip yapabildiğini görerek hırslı ve tatmin olmayan her şeyi isteyen olmazsa zor kullanan bir saplantılı kişiliğe dönüşme durumu da var ki o da çok olumlu bir örnek değil zaten.
Bu yüzden yeni nesil kolaycılık konusunda bildiğimiz tüm nesillere kıyasla çok üst düzeydeler. Şu an mesela hepsinin hayali sosyal medya fenomeni olmak hem hayatı yaşayıp hem kolay para kazanmak hem tanınmak kısa yoldan ünlü olmak gibi şeyler peşindeler. Özellikle SEBAT diye bir davranıştan haberleri hiç yok dikkat edin bir şey olmuyorsa hiç zorlamıyorlar, kendilerinin çıkarı yoksa hiç zahmete girmiyorlar, istedikleri şeyi elde edemediklerinde seçenek değiştirmekten hiç çekinmiyorlar gayret etme dertleri yok.
En çok takıldığım nokta ise Sorumluluk Duygusu hiç yok çocuklarda. Bunun sebebini de söyleyeyim yine biz ebeveynlerden kaynaklanıyor. Çocuklara ödevlerinde derslerinde yardım etmek olağan bir durum tabi ki olmalı saldım çayıra mevlam kayıra diye bırakılmamalı ama ne zamana kadar? Bu durum çocuk ders çalışma disiplini edinene kadardır sonrasında çocuk dersini çalışır takıldığı ve ya bilmediği şeyde gelip size danışır ya da yardım ister durumda olmalıdır. Bu disiplini oluşturmak sizin de ilginize bağlı olarak çocuğun ilk 3-4 yılını alır zaten ilkokul bitene kadar bu disiplini veremediyseniz ilerde aklı başına gelir diyorsanız yanılıyorsunuz ileride her gün çocuğunuza dersin yok mu senin? diyeceksiniz şimdiden geçmiş olsun.
Peki sorumluluk nasıl verilir? Bu kolay iş değil ama evde ufak tefek görevler vererek başlayın işe (Odasını toplamak ufak bir görev değil ama aldığı oyuncağı yerine koymak ufak bir görev) misal benim 4 yaşındaki kızım şimdilik odasının perdesini sabah kalkınca açıyor banyonun lambasını kullanacağı zaman yakıp söndürmek gibi görevleri var. Büyük kızım (9 yaşında) kahvaltı sofrasındaki kahvaltılıkları dolaba koyuyor boşa yanan lambaları söndürüyor ve sabah kalkınca gece lambasını söndürüyor akşam olunca perdeleri çekiyor. Bir de kardeşine bizim canlı derslerimiz varken bakmak gibi görevi var. Ufak ufak ev işlerinde de yardım alabiliyoruz kendisinden. İnşallah istediğim düzeyde sorumluluk duygusu aşılayabiliriz diye umuyorum.
Ama yurtdışında dikkat edin hemen hemen her evde bir evcil hayvan mevcut, bu hayvan besleme durumu hem bireylerin tercihi hem de arka planı biraz daha farklı bir durum. Okuduğum kadarıyla yurtdışındaki insanlar çocuklarına sorumluluk duygusu aşılamak için evcil hayvan alıyorlar ve tüm bakımın çocuğa ait olduğunu o hayvanın ölmesi ve yaşamasının tüm sorumluluğunun kendisi olduğu öğretiliyor ve söyleniyor. Hayvanı veterinere götürmek gibi işler dışında büyükler hayvana karışmıyor bakım konusunda tabi çocuğun gücünün yettiği her şeyde çocuk sorumlu anlayacağınız üzere. Zaten yabancıların çoğundaki spor yapma ve evcil hayvan besleme durumu çocukluktan gelen bir alışkanlık ve sorumluluktur. Benim evcil hayvanım yok kuş ve balık gibi doğal ortamında kısıtlanmadan yaşaması gereken hayvanları evde beslemeyi kabullenemiyorum şahsen. Gerçi bu benim tartışmak istediğim bir şey değil göreceli bir durum vaktiyle çok dövüş horozu beslemişliğim var sadece onlara ayrı bir ilgim vardır. Ama eve bir hayvan alacak olsam kedi ve ya köpek olur çocuklarımla iletişime geçebilecek fiziksel olarak etkileşimde bulunabilecek hayvanlar olmasını tercih ederdim. Benim evim 3 katlı 3 daire var binada aşağıda garajım ve arkada da küçücük bir bahçemiz var. Bahçeye her sene bu zamanlar bir kedi 3 tane yavru doğuruyor ve yavrular büyüyene kadar da biz bakmaya çalışıyoruz çocuklarım gidip yiyecek veriyorlar yavruları seviyorlar her gün, sonra kediler büyüyünce bahçeden gidip mahalleye dağılıyorlar 5-6 yıldır bu durum böyle. o da ufak bir sorumluluk katıyor tabi mesela markete gidince kedilerin sosisi bitti diye hatırlatıyorlar bana. (Piliç sosis veriyoruz kedilere umarım zararı yoktur) Kedilere yemek verelim aç kalmasınlar diye ya da il dışına çıkarsak Anneanneyi arayıp kedilere yiyecek verdirme gibi bir sorumluluğa kavuştular şükür.
Sorumluluk konusunda karşılaştığım bir örnek beni çok düşündürürdü size de aktarayım; Yıl 2010 Urfada görev yaptığım yıl okulum o zamanlar var olan ilk öğretim yani ilk ve ortaokul bir 2 bloklu bir okul ama bloklardan birinde 2 tane de anasınıfı var, bir gün baktım küçüük bir çocuk elinde bir poşet okul bahçesine girdi kimsin hayırdır dedim ablama beslenmesini getirdim dedi 3 yaşında bir çocuk ablam dediği de anasınıfında bir öğrenci. Şimdi kendi çocuğunuzu düşünün 3 yaşındaki çocuğunuz odadan çıkıp 3 dakika ses çıkarmasa koşar bakarsınız değil mi başına bir şey geldi herhalde sesi çıkmıyor diye. Ama Urfa daki o çocukların çoğu her gün sokakta oynuyorlar ne araba çarpar ne biri döver ne biri kaçırır ne de başına bir iş gelir. Derslerdeki başarıları çok yüksek olmayabilir ama çalıştıkları işte dükkanı bırakıp gitseler o işi çevirebiliyorlar. Biz akademik başarıyı önemseyelim tabi ki ama hayatı da önemsemek lazım. Bir tanıdığımıza sokakta rastladığımız zaman çouğumuz yanımızdaysa Adın Ne Senin dediklerinde biz dublaj yapmayalım Ahmet ya Ayşe onun adı amcası teyzesi diye cevaplar vermeyelim mesela. Neymiş çocuğum utangaçmış. Ama çocuk kim olduğunu tanıtabilecek kadar da sosyal olsun değil mi en azından adını anne babasının adını söyleyebilsin. Sonra bu çocuk büyüyünce eve misafir gelince odasına kapanan bir tanıdık büyüğüyle karşılaşınca hal hatır sormayı beceremeyen bir çocuk olacak. Yani kendini tanıtma adını söyleme sorumluluğunu bile size yıkmış düşünsenize başına gelen her olumsuz durumda
bir sorumlu/suçlu arayacak çünkü kendisinde o sorumluluk duygusu sorumluluğu üstlenecek yeti hiç gelişmemiş. Hayatını sürekli birilerini suçlayarak şikayet ederek olumsuzlar karşısında etrafından dolanarak kolayı seçerek dara düştüğünde savaşmayıp kaçarak istediği şeyleri hep başkasından bekleyerek minnet ederek bir hayat geçirecek. Ve tabi hayatı hakkında hiç bir kararı almayı kendi üstlenmeyecek. Bunun için ilk bırakmamız gereken davranış bebeklik bittikten sonra çocuğa gel sen acıkmışsındır diye yemek yedirme davranışıdır. Çocuk acıksa gelir zaten ama siz ona acıkmayı öğrenmesi için fırsat vermiyorsunuz. Doğan Cüceloğlu (Allah rahmet eylesin) bir programda şöyle bir şey anlatmıştı ; Bir restoranta giriyor ve bir süre sonra yan masadaki adama diyor ki git çişini yap diyor senin çişin var diyor, adam da diyor ki ne alaka sen nerden bileceksin benim çişimin gelip gelmediğini saçmalama diyor. Doğan Cüceloğlu da diyor ki ben senin çişinin gelip gelmediğini nerden bileyim doğru söylüyorsun ama yanındaki çocuğa gel buraya sen acıkmışsındır diyerek zorla yemek yedirmeye çalışıyorsun yemezse de kızıyorsun. Çocuk acıksa bilmeyecek mi? diyor.
Neyse çok uzatmayayım aslında konuyu ele aldıkça hem dağılıyor hem uzuyor, ama öğrenci ya da ailenin bir bireyi olarak sorumluluk almamış çocuklar ve gençler ileride ne vatana ne aileye ne eşlerine ne de çocuklarına sahip çıkma konusunda ciddi bir gayret göstermeyeceklerdir emin olun.
Bugünlük bu kadar görüşmek üzere.
Bu sefer konu araçlarımız değil daha ciddi bir şeyden bahsedeceğim, kısa tutmaya çalışacağım mümkün olduğunca.
Konumuz; çocuklarımız.
Çocuk yetiştirirken yaptığımız bir çok hata vardır bilmeyerek ve istemeyerek yapıyoruzdur tabi kim bilerek hata yapar ki değil mi?
Yeni nesli gözlemliyor musunuz bilmiyorum ben hem bir baba hem de bir öğretmen olarak fazlasıyla bu fırsatları değerlendiriyorum ve anlam vermeye çalıştığım durumlarla karşılaşıyorum. Neden anlam vermeye çalışıyorum derseniz hepimiz gibi ben de kendi çocukluğumla gençliğimle mukayese ediyorum (aslında yanlış bir tutumdur bu çünkü yeni zamana göre aynı şartlarda ben yaşıyor olsam böyle olur muydum demek daha mantıklı) ama ister istemez aklım kendi çocukluğuma/gençliğime gidiyor.
Çok dikkatimi çeken bir durum var aslında hem gözlemlediğim hem sebepleri üzerine düşünüp tahlil ettiğim ama de sizin de okuyunca Aaa gerçekten de böyle bir şey var diyeceğiniz bir durum / bir davranış şekli var yeni nesil de yani meşhur Z Kuşağında.
Bir çok defa gördüm şahit oldum bilmem siz de ben söyleyince mi fark edeceksiniz bu durumu, olay şöyle; Yeni Nesil benim çocuklarım da kısmen dahil olmak üzere önlerine bir engel çıktığında (yerdeki bir oyuncaktan, yarı açık kalmış bir kapıya yoldaki bir taşa kadar her hangi fiziki bir engel ilerlemelerini yavaşlatacak durduracak ya da geciktirecek bir engel düşünün) böyle bir şeyle karşılaştıklarında yollarını değiştiriyorlar, etrafından dolaşıyorlar, durup geri dönüyorlar, üstünden atlıyorlar ya da anne babadan o engeli kaldırmasını istemeye kadar giden bir davranış sergiliyorlar ama kesinlikle yapabildikleri halde o engeli kaldırmayı akıl edemiyor/etmiyorlar.
Ben bu davranışı normal karşılamıyorum şahsen kendi çocukluğumuzla kıyaslıyorum ki yaşım 42 bizim nesilden böyle bir davranışı nadir görürdük, aynı tür bir engel ile karşı karşıyaysak bir kenara iter ya da kaldırıp atardık bilirdik ki oradan tekrar geçeceğiz aynı engele yine takılacağız.
Bu tür davranışı kendimce tahlil ettiğim zaman (Psikolog / psikiyatr değilim sadece normal bir vatandaşa göre en azından eğitim bilimleri dersleri almış yıllardır bu işin içinde olan bir eğitimciyim az da olsa davranış anlamlandırma gibi bir durumum tüm meslektaşlarım kadar bende de var bahsettiğim şeyler bilimsellik içermeyebilir.) sorunu çocuklarda değil kendimizde aramaya götürüyor ipuçları beni.
Çünkü hayatımızı alışkanlıklarımız idare eder; uyku sersemiyken tuvaletin yolunu bulmak, merdivenleri bakmadan inmek, araba kullanırken ayaklarınızı pedallara doğru basmak ve farkında olmadığımız bir çok şey alışkanlıklardır, alışkanlıklar olmazsa yaşayamayız ya da çok zor bir hayatımız olurdu düşünsenize her gün merdiven inmeyi yeniden öğreniyorsunuz, çatal kaşık kullanmayı yeniden öğreniyorsunuz bu normal bir durum olmazdı. Sorun da tam olarak bu çocuğumuzun arkasını toplayıp önüne çıkabilecek her engeli kaldırıp tertemiz pürüzsüz yollar açtığımız için ,büyüme çağında çocuk hiç bir engelle karşılaşmayıp karşılaştığı bir engeli de aşmaya çalışmadığı için böyle bir durum var. Engel aşmayı alışkanlık haline getiremiyorlar.
Erkekler bu konuda %70 oranla daha mantıklı davransa da kadınlar kesinlikle öyle değiller (az sonra bahsedeceğim şeylerde kadınların ilk 3-4 yıl büyük payı var ama erkeklerin de yaptığı hata hiç küçümsenir değil özellikle ben görmedim çocuğum görsün benim olmadı çocuğumun olsun bana alamadılar çocuğuma alayım gibi çocuğu istemediği ya da her istediği şeye sahip olması davranışı da genellikle babadan kaynaklıdır) ve çocuk zamanının çoğunu anneyle geçiriyor, kadınlarımız farkında olmadan aşırı korumacı bir tutum içerisindeler anneanne ve babaanne de dahil bu kadın grubuna. Çocuğum gel elini yıkayayım, çocuğum aç ağzını lokmanı vereyim, gel ayakkabılarını bağlayayım sen yapamazsın ben yapayım gibi cümlelerle geçiyor çocukların ilk 3-4 yılı ve sonrası anlamı aynı içeriği farklı işlevi yine benzer cümleler kuruluyor çocuğa. Benim özellikle çok önemsediğim söylem ise " Sen Yapamazsın ya da O Yapamaz Ben Yaparım" bu cümlenin altında yatan anlamları hayata yön verme gücünü anne babalar bir bilseler keşke.
İlk saydığım cümleler çocukta bir beklenti oluşturur çocuk annesi olmadan el yüz yıkayamaz mesela bu böyle başlar sonra afedersiniz kazık kadar olduğunda ise şöyle bir manzarayla karşılaşırsınız örneğin anne dışarıdadır vakit akşam olmuştur ama evin çocuğu halen sabah yaptığı kahvaltıyla durmaktadır eve girersiniz çocuk şöyle der çok açım annem nerde? bu ne demektir çocuk basit bir yemek yeme eyleminde bile anneden bir beklenti içerisinde kalıyor anne işini halledip gelene kadar açlığını yatıştıracak bir kaç lokma bile yemeyi akıl edemiyor demektir yeni geçmiş olsun eli ayağı tutan sapasağlam bir yatalağınız var evde ve sizin eseriniz diyebiliriz bu duruma. İkincisi daha tehlikeli olan " Sen yapamazsın, O Yapamaz Gelsin..." cümleleri bunların gücü çok fazladır hayatı komple etkiler insanda ölene kadar bir yetersizlik duygusu aşılar. Çünkü çocuk anne baba ne derse ona inanacak tabiattadır onlar saftır bizim gibi tahlil yetenekleri de gelişmemiştir inanırlar ve hep öyle olacak sanırlar. Özellikle şu duruma dikkat edin evinizde TUTARLILIK olmalı yani annenin ve babanın söylemleri tutarsız olmamalı, Baba 10 yaşındaki çocuğundan su ister çocuk tam harekete geçeceğinde anne olaya müdahil olur Dur ben veririm O GETİREMEZ DÖKER sonra çocuk oturur itiraz bile etmez. Çünkü Anne onu suyu getiremeden dökeceğine inandırmış babayı da diskalifiye etmiştir. Senaryoda baba itiraz etse ne dökecek kocaman kız/oğlan getirir dese bu sefer tutarsızlık olacak anne ile baba çelişecek çocuk yine en kolay olan kendisine zahmet vermeyen söyleme inanacaktır. DÖKERİM GETİREMEM diye kendisini inandıracaktır. O saatten sonra çocuğun taşıyabileceği tek su pet şişede ağzı kapalı sudur bir bardak suyu bir odadan bir odaya bardağa bakarak titreyerek taşıyacaktır muhtemelen. Bir ikinci Tutarsızlık örneği daha vereyim çocuk bir şey istediğinde misalen bisiklete binebilir miyim? dediği zaman babası izin verip tabi yavrum deyip annesi aman binme üstün batacak düşeceksin bir yerine bir şey olacak diye engel oluyorsa izin vermiyorsa çocukta kafa iyice karışacaktır ve tabi i işine geleni seçip o konuda size diretecektir bahsettiğim durumda da babayı arkasına almak isteyecektir doğal olarak. Yani anne ve baba aynı cevabı veriyor olmalı aynı yerde değilse mesela böyle bir istek anneye sorulduğunda gel babana da soralım demeli ortak bir ağızdan cevap çıkmalıdır. Neyse çok dağıtmayayım. Yukarıda bahsettiğim çocuğu yapamazsın edemezsin durumuna inandırma durumu çocukta sosyal hayatta da büyük bir yetersizlik belki ileriki zamanlarda aşağılık kompleksine neden olacaktır. Çünkü kendisinin yapamayacağına inandırılan şeyleri yapabilen insanları çevresinde görünce onlar gibi olamadığı için içten içe ya çok üzülecektir, ya sizi suçlayan bir tutum geliştirecektir, ya da ben onlar gibi olamam deyip kendisini küçük görecek ezdirecek ve içten içe aşağılık kompleksine sürüklenecektir. Bir de daha kötüsü deneyip yapabildiğini görerek hırslı ve tatmin olmayan her şeyi isteyen olmazsa zor kullanan bir saplantılı kişiliğe dönüşme durumu da var ki o da çok olumlu bir örnek değil zaten.
Bu yüzden yeni nesil kolaycılık konusunda bildiğimiz tüm nesillere kıyasla çok üst düzeydeler. Şu an mesela hepsinin hayali sosyal medya fenomeni olmak hem hayatı yaşayıp hem kolay para kazanmak hem tanınmak kısa yoldan ünlü olmak gibi şeyler peşindeler. Özellikle SEBAT diye bir davranıştan haberleri hiç yok dikkat edin bir şey olmuyorsa hiç zorlamıyorlar, kendilerinin çıkarı yoksa hiç zahmete girmiyorlar, istedikleri şeyi elde edemediklerinde seçenek değiştirmekten hiç çekinmiyorlar gayret etme dertleri yok.
En çok takıldığım nokta ise Sorumluluk Duygusu hiç yok çocuklarda. Bunun sebebini de söyleyeyim yine biz ebeveynlerden kaynaklanıyor. Çocuklara ödevlerinde derslerinde yardım etmek olağan bir durum tabi ki olmalı saldım çayıra mevlam kayıra diye bırakılmamalı ama ne zamana kadar? Bu durum çocuk ders çalışma disiplini edinene kadardır sonrasında çocuk dersini çalışır takıldığı ve ya bilmediği şeyde gelip size danışır ya da yardım ister durumda olmalıdır. Bu disiplini oluşturmak sizin de ilginize bağlı olarak çocuğun ilk 3-4 yılını alır zaten ilkokul bitene kadar bu disiplini veremediyseniz ilerde aklı başına gelir diyorsanız yanılıyorsunuz ileride her gün çocuğunuza dersin yok mu senin? diyeceksiniz şimdiden geçmiş olsun.
Peki sorumluluk nasıl verilir? Bu kolay iş değil ama evde ufak tefek görevler vererek başlayın işe (Odasını toplamak ufak bir görev değil ama aldığı oyuncağı yerine koymak ufak bir görev) misal benim 4 yaşındaki kızım şimdilik odasının perdesini sabah kalkınca açıyor banyonun lambasını kullanacağı zaman yakıp söndürmek gibi görevleri var. Büyük kızım (9 yaşında) kahvaltı sofrasındaki kahvaltılıkları dolaba koyuyor boşa yanan lambaları söndürüyor ve sabah kalkınca gece lambasını söndürüyor akşam olunca perdeleri çekiyor. Bir de kardeşine bizim canlı derslerimiz varken bakmak gibi görevi var. Ufak ufak ev işlerinde de yardım alabiliyoruz kendisinden. İnşallah istediğim düzeyde sorumluluk duygusu aşılayabiliriz diye umuyorum.
Ama yurtdışında dikkat edin hemen hemen her evde bir evcil hayvan mevcut, bu hayvan besleme durumu hem bireylerin tercihi hem de arka planı biraz daha farklı bir durum. Okuduğum kadarıyla yurtdışındaki insanlar çocuklarına sorumluluk duygusu aşılamak için evcil hayvan alıyorlar ve tüm bakımın çocuğa ait olduğunu o hayvanın ölmesi ve yaşamasının tüm sorumluluğunun kendisi olduğu öğretiliyor ve söyleniyor. Hayvanı veterinere götürmek gibi işler dışında büyükler hayvana karışmıyor bakım konusunda tabi çocuğun gücünün yettiği her şeyde çocuk sorumlu anlayacağınız üzere. Zaten yabancıların çoğundaki spor yapma ve evcil hayvan besleme durumu çocukluktan gelen bir alışkanlık ve sorumluluktur. Benim evcil hayvanım yok kuş ve balık gibi doğal ortamında kısıtlanmadan yaşaması gereken hayvanları evde beslemeyi kabullenemiyorum şahsen. Gerçi bu benim tartışmak istediğim bir şey değil göreceli bir durum vaktiyle çok dövüş horozu beslemişliğim var sadece onlara ayrı bir ilgim vardır. Ama eve bir hayvan alacak olsam kedi ve ya köpek olur çocuklarımla iletişime geçebilecek fiziksel olarak etkileşimde bulunabilecek hayvanlar olmasını tercih ederdim. Benim evim 3 katlı 3 daire var binada aşağıda garajım ve arkada da küçücük bir bahçemiz var. Bahçeye her sene bu zamanlar bir kedi 3 tane yavru doğuruyor ve yavrular büyüyene kadar da biz bakmaya çalışıyoruz çocuklarım gidip yiyecek veriyorlar yavruları seviyorlar her gün, sonra kediler büyüyünce bahçeden gidip mahalleye dağılıyorlar 5-6 yıldır bu durum böyle. o da ufak bir sorumluluk katıyor tabi mesela markete gidince kedilerin sosisi bitti diye hatırlatıyorlar bana. (Piliç sosis veriyoruz kedilere umarım zararı yoktur) Kedilere yemek verelim aç kalmasınlar diye ya da il dışına çıkarsak Anneanneyi arayıp kedilere yiyecek verdirme gibi bir sorumluluğa kavuştular şükür.
Sorumluluk konusunda karşılaştığım bir örnek beni çok düşündürürdü size de aktarayım; Yıl 2010 Urfada görev yaptığım yıl okulum o zamanlar var olan ilk öğretim yani ilk ve ortaokul bir 2 bloklu bir okul ama bloklardan birinde 2 tane de anasınıfı var, bir gün baktım küçüük bir çocuk elinde bir poşet okul bahçesine girdi kimsin hayırdır dedim ablama beslenmesini getirdim dedi 3 yaşında bir çocuk ablam dediği de anasınıfında bir öğrenci. Şimdi kendi çocuğunuzu düşünün 3 yaşındaki çocuğunuz odadan çıkıp 3 dakika ses çıkarmasa koşar bakarsınız değil mi başına bir şey geldi herhalde sesi çıkmıyor diye. Ama Urfa daki o çocukların çoğu her gün sokakta oynuyorlar ne araba çarpar ne biri döver ne biri kaçırır ne de başına bir iş gelir. Derslerdeki başarıları çok yüksek olmayabilir ama çalıştıkları işte dükkanı bırakıp gitseler o işi çevirebiliyorlar. Biz akademik başarıyı önemseyelim tabi ki ama hayatı da önemsemek lazım. Bir tanıdığımıza sokakta rastladığımız zaman çouğumuz yanımızdaysa Adın Ne Senin dediklerinde biz dublaj yapmayalım Ahmet ya Ayşe onun adı amcası teyzesi diye cevaplar vermeyelim mesela. Neymiş çocuğum utangaçmış. Ama çocuk kim olduğunu tanıtabilecek kadar da sosyal olsun değil mi en azından adını anne babasının adını söyleyebilsin. Sonra bu çocuk büyüyünce eve misafir gelince odasına kapanan bir tanıdık büyüğüyle karşılaşınca hal hatır sormayı beceremeyen bir çocuk olacak. Yani kendini tanıtma adını söyleme sorumluluğunu bile size yıkmış düşünsenize başına gelen her olumsuz durumda
bir sorumlu/suçlu arayacak çünkü kendisinde o sorumluluk duygusu sorumluluğu üstlenecek yeti hiç gelişmemiş. Hayatını sürekli birilerini suçlayarak şikayet ederek olumsuzlar karşısında etrafından dolanarak kolayı seçerek dara düştüğünde savaşmayıp kaçarak istediği şeyleri hep başkasından bekleyerek minnet ederek bir hayat geçirecek. Ve tabi hayatı hakkında hiç bir kararı almayı kendi üstlenmeyecek. Bunun için ilk bırakmamız gereken davranış bebeklik bittikten sonra çocuğa gel sen acıkmışsındır diye yemek yedirme davranışıdır. Çocuk acıksa gelir zaten ama siz ona acıkmayı öğrenmesi için fırsat vermiyorsunuz. Doğan Cüceloğlu (Allah rahmet eylesin) bir programda şöyle bir şey anlatmıştı ; Bir restoranta giriyor ve bir süre sonra yan masadaki adama diyor ki git çişini yap diyor senin çişin var diyor, adam da diyor ki ne alaka sen nerden bileceksin benim çişimin gelip gelmediğini saçmalama diyor. Doğan Cüceloğlu da diyor ki ben senin çişinin gelip gelmediğini nerden bileyim doğru söylüyorsun ama yanındaki çocuğa gel buraya sen acıkmışsındır diyerek zorla yemek yedirmeye çalışıyorsun yemezse de kızıyorsun. Çocuk acıksa bilmeyecek mi? diyor.
Neyse çok uzatmayayım aslında konuyu ele aldıkça hem dağılıyor hem uzuyor, ama öğrenci ya da ailenin bir bireyi olarak sorumluluk almamış çocuklar ve gençler ileride ne vatana ne aileye ne eşlerine ne de çocuklarına sahip çıkma konusunda ciddi bir gayret göstermeyeceklerdir emin olun.
Bugünlük bu kadar görüşmek üzere.