Evet, epeydir konulara pek katkı sağlayamadım, hem iş değişikliği, hem sağlık sıkıntısı (Covid değil), çok şükür iyiyiz. Sıkıntılı dönem şimdilik geride kaldı, Corona musibetini de ülke ve insanlık olarak defedersek daha güneşli günler göreceğiz diye umuyorum.
Gelelim sadede, fasulyenin nimetlerine, hatta Subaru'nun Xv'sine.
Eylül sonu, distribütörden 35binde, 2017/08 çıkışlı, Comfort (Başlangıç) paket, facelift de denilen, bir önceki kasa, arka stoplar ledli Xv almıştık. (İnci beyazı)
10 bin km dolmak üzere.
Çok sıkışık trafikte 9,5larda seyreden sarfiyat an itibariyle 7,2 - 7,6 aralığında son 2 aydır, üstelik kullanılan yolun yarısında 110 ve civarı hız ile.
Araç, daha önce kullandığım Astra III (H kasa, 1,4i easytronic, 90hp), Micra, Qashqai (1,2i cvt otomatik), Vectra (2,0i, 136hp, manuel), Fiesta (Tam otom., 1,6i, 100 hp), halihazırda ailedeki diğer bir araç olan Volvo S40 (1,6i, manuel, benzinli) düşünüldüğünde hepsinden farklı bir sürüş karakterine sahip tahmin edileceği üzere.
Volvo, manuel ve devir/vites oranları, sübap vb ayarlarının etkisi ile tasarrufta, Vectra gücü ve yola yüksek hızda kapanması ile, Astra III akıl almaz süspansiyon desteğinin getirdiği viraj kabiliyeti ve karakter ile, Fiesta o kasadaki müthiş beygir gücünü yola aktarma potansiyeli ve yol tutuş ile aklımda duygusal olarak yer eden araçlar(dı),
Hala farklıdır gönlümde yerleri... Ancak Subaru farklı... Nasıl farklı?
Boxer, 1,6 benzinli atmosferik olmasına rağmen, 3bin 3bin250 devir sonrası dipten bir homurdanıyor ki o sesi telefon çalma sesi yapmak istiyorum, kaydetsem ninni diye dinlerim, bağımlılık yapıyor (Kol çıkartmamak için zor tutuyorum kendimi diyebilirim)
Sarfiyat, ben açıkcası güvenli sürüş ile birlikte belli güzellikte sürüş karakterine dikkat ediyorum, ama eksik ama fazla her araçta bu anlamda bazı yetenekler ya da bazı araçlar için, külliyen çöp bu, diye düşündüğüm özellikler silsilesi mevcut.
Bu noktada yakıt sarfiyatından çok, sürüş dinamiklerini düşünen ve en kısa mesafede bile kendi aracımın motor sesini, ışıklarda camı açıp etrafta bir V6 var mı, şu Alfa Romeo da neymiş öyle, aaa 5,30 değil mi şu, diye etraftaki motor seslerini dinleyen / düşleyen biriyim, bu noktada sarfiyat en son düşündüğüm konu... Ama merak eden olursa,
Subaru Xv sarfiyatı, sıkışık trafikte, 16 km lik sabah seansında, neredeyse 30'a yakın ışıkta dur kalk ile yaklaşık 9,5-11 lt arası değişti kış mevsiminde (100 km ortalama).
Aynı değer, aynı sürüş karakteri ile 2015, 1,2 benzinli motor ve yine cvt şanzıman ile (Aslı Japon), Fransız kırması Suv aracımda %10 - 15 civarında daha fazlaydı.
1,4 benzinli yarı otomatik (2010) Alman hatchback'te de bu değer benzer sınırlar (10-12 lt arası) dahilindeydi,
Amerikan menşeili, İspanya fabrikası çıkışlı MK6, Subaru Xv ile yaktığımdan %20 hatta %25 civarında daha fazla iken, 2000 model cvt Micra ise yine 11 lt civarından aşağıya inmezdi, Vectra ile biraz da gençlik ve o dönemde fatura ödeme derdimin olmaması nedeniyle yakıta dikkat etmeden binmiştim, onu kullanmak ayrı zevkti (97-2006, 245 binde satarken gerçekten üzülmüştüm, 1 kez benzin kaynaklı arıza (Oksijen sensörü) yaşatmış, nefis bir araçtı),
Volvo S40 ise 15'inci yılını bitirdi (160 bin km), süspansiyonu biraz fazla yumuşak, dipten akıntısı kuvvetli Karadeniz'de dalgalı havada yüzmeye çalışmak gibi yüksek hızla onunla viraja girmek, ama yakıta gelirsek, yakmıyor o, bilmiyorum nasıl gidiyor ama yakmıyor...
Dönelim baş aktörümüze.
Paket, biraz yavan kalıyor, cvt hantal, 1,6 ı-ıhh gitmiyor, ağır kalıyor, sollamaya çıkılmıyor, Subaru lüküs araba, dağda kalsan parçasını bulamazsın, parçası pahalı, çoook yakıyor, servisi yok vb birçok serzeniş, şikayet, sıkıntı cümlesi, hatta küçümseme ifadesi sarfedenler söyleyenler duydum, okudum, başta ailem olmak üzere.
Subaru'ya binmeyi, mahallede çok nefis şutlar çekerek uzaktan bile falsolu gol atabilen ama biraz da kıskançlık vb nedenlerle oyuna bazen alınmayan, genelde yedek tutulan, fırsat bulunduğunda gıcıklığına kaleye itelenen yetenekli, vakur, sessiz ama kendinden emin çocuklara benzetiyorum. Ya da kızlar için de, çok iyi not tutan, öğretmenin sevdiği, sınıfın diğer kızlarının genelde kıskandığı ama başları sıkışınca not, defter, ödev vb istemek için zor günde hatırlanıp, el üstünde tutulan sınıfın başarılı ve güzel ama biraz yanlız kızına...
Cvt hantal değil, kullanmayı öğrenmek / bilmek gerekiyor. Örnek olarak 60-70 ile 2bin devir civarnda giderken, eğer otobanda sollamaya çıkacaksam, L'ye çekmediğim durumlarda, hafifçe gaz pedalını parmak ucuyla ittirip bırakıp tekrar ittirdiğimde birkaç kez, gayet canlı, tatminkar bir devir artışı eşliğinde cvt nin vites küçültmesini ve bu motor hacmi için oldukça iyi sayılacak bir ara hızlanma gözlemliyorum, terlik giyer ya da merdivenden çıkar gibi gaza yüklenmek pek işe yarayacak bir yanıt vermeyecektir, burada vitese küçülmesi gerektiğini gösteren bir hafif pompalama hareketi, vitesi küçülterek devri yükseltiyor. (Not: Kullanım kitapçığında ve forumumuzda da daha önce belirtildiği üzere, ara hızlanma için L ye çekmek tavsiye edilmiyor, bu sadece motor freni amacıyla, çok düşük hızda yokuş aşağıya inerken kullanılması tavsiye edilen bir sistem. Ancak sorumluluk kabul etmeden belirteyim, ne hızlarda ani yavaşlamak için bunu kullandım, ve ne yavaş hızlardan ani şekilde çok yüksek süratlere hızlanmak için (7binlere kadar) bunu kullandım, bana mısın demedi, evladiyelik şanzıman ve sistem olduğunu belirtmek isterim. Ek, 4binlerden sonra L'den normale geçtim.
80-100'lerden sonra bir Suv kulkanıldığı unutulmamalı, yere yapışık bir araç kullanılmadığı için yan rüzgar sağlamsa etkilenme ihtimali, yere yakın bir otomobilden elbette ki daha fazla. Ancak devir yükselse de, ani karşılaşılan çukurdan, olmayacak dönel yolda (dönmeye başlayan yolda) kaçmak, ani bir zikzak -lastikler güzel ve sistemler iyi durumda, arızasız ise- kesinlikle çizgiden saptırmıyor, muazzam bir deneyim...
Viraj... En sevdiğim yönlerden biri, hatta başta geleni. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı yanındaki E-5'in bittiği ve Buyaka avm Ümraniye'den Tem'e bağlanan yola çıkan virajlar, en sevdiklerim. Bu virajlarda sabaha kadar dönebilirim diye düşünüyorum hep. Araç, limitlerinin üstüne çıkmaya başladığında önce hafif arkadan VDC'yi devreye sokuyor adım adım, (VDC'yi kapatsanız da arkayı salma / arkadan kayma başladığında VDC toparlamak için kendisi devreye otomatikman girip çaba sarfediyor, zevk veren bir çabası var ama beni kendi başıma bıraksa daha mutlu olurdum, lakin orijnalini de bozup sigortasını sökme vb işlemi yapmayacağım), biraz daha zorlamaya devam edersek sanıyorum motorun ve şanzımanın önde yer almasının / ağırlıklarının da etkisi ile ön kısımdan hafifçe seyirme diyebileceğimiz bırakma başlıyor fakat sürekli dört çeker sistem, gerçekten de görevini aracı yere yapıştırarak, adeta tren rayına manyetik mıknatısla tutunuyormuş gibi sürüşü/tutunmayı sağlayarak yerine getiriyor. (Ancak bu bahse konu bırakmalar, bir hata gibi algılanmamalı, normal bir araçla ya da tecrübesiz bir sürüş deneyimi ile ilk cümlede konuyu kapatmıştık). Bazen takılanlar oluyor elbette, arkamdan viraja giren hevesi yüksek araçları, viraj sonunda bazen aynada aramak değişik bir duygu (Önüm kapalı değilse hiçbir zaman beraber çıkmıyoruz da, bazen aynaya bakıyorum işte )
İç mekan, dışarıdan gördüğümde yahu bu ne demiştim... Ne boynum, ne dizlerim sığar, ne arka rahatlık nasıl olur vb birçok olumsuz olabilecek detay aklıma geldi, hepsinden tam puan. İnanılması zor bir iç mekan tasarımı var. Geniş ve yüksek. Evet hem geniş, hem de yüksek. 191 cm boyunda yakın bir arkadaşım, ki çok eleştirmeyi seven / zor beğenen bir bünyedir, olm bu ne, dedi ilk bindiğinde. Öne bindi, arkaya ittirdi koltuğu, arkada oturan eşinin dizler koltuğa değmiyordu. Bagaj iyi, belki bir 30 lt olaydı iyi olabilirdi.
(Ha, motor da 1,6 yerine 2,0 vs vs... Buraya şu olsaydı vb yazacak çok konu bulunabilir, ben mevcut durumdan memnunum, ne kadar ekmek o kadar köfte hatta yoğurtlu domates soslu kebap, bu fiyata bence)
Arka ve ön görüş... Ön görüş, sağ ve soldan kağı camlarının aiağıya doğru aldığı eğim ile harikulade bir ön görüş imkanı var, önceki Suv'da ön dol direk sokak arası sol virajda görüşü engelliyordu, bunda muazzam bir görüş hakimiyeti mevcut.
Geri görüş, sıkıntısız, kör nokta ben farkedememiş olabilirim, ancak diğer araçlarda yaşadığım net kör nokta hissini Xv'de yaşamadım, aynaların büyük olması en karakteristik, yararlı ve beğendiğim özelliklerinden.
Kapı içlerinde demir bir çıkıntı var, ilk alırken sorduk, ne bu, dedik, yandan çarpmalarda kapının içe göçmesini / içeride bulunanların sıkışmasını önleyen, kapının kolayca açılmasını sağlayan sistemmiş, güven veriyor, çok şükür henüz deneme imkanımız olmadı,
Bagaj sütunu (C sütunu) dahil birçok hava yastığı var, Allah korusun ama hiçbir zaman hava yastığı sayısı ile ilgilenmedim, umarım deneyimlemeyiz hiç,
Sessiz. Elbette üstat seviyesindeki kullanıcılar için yetersiz olabilir, ancak Astra, Vectra, Volvo'nun sanki daha iyi (Volvo'nun daha iyi, net) ama bu oldukça yeterli, uzun yolda bir rahatsızlık vermedi, ki sınırları aştığım oldu birkaç kez.
Tekerin yarısını çamura gömüp, kapı başlangıcına kadar çamur, kar içine soktum, rahata erdim. Hatta yanımda kimse yokken kuma da soktum, başım göğe erdi. Belki şans, belki kısmet, hiçbir denemede zorlanmadı sistem, bana mısın demedi, birkez balçık, bataklıkvari çamura orman kenarında girdim, biraz debelendi ileri geri, çıktım. Çok büyük zevk, bir daha bunları tek başıma dener miyim, tabii ki denemem, çekinirim.
114 ya da 115 beygire hız, son sürat henüz denemedim ama zorlanmadan kadranın sonuna yaklaşıyor (Denemek için daha zaman var, yüksek hızdaki tepkilerini tam bilmiyorum, takımların / aracın bakım zamanı geldi, lastikler kışlık / değiştirmem gerek)
Lastikler Kumho wp51 225-55-17 kış. Üzmedi, ıslak tutuş iyi, yeterli güven veriyor bu, karda, çamurda da benim anladığım kadarıyla SAWD nin de etkisi ile sıkıntısız. Ama derin çamur ve kar için daha dişli AT tipi lastik daha iyi olur.
Boya, ince. Yıkamacıya vermiyorum artık, yıkama hortumunun metal ucu sanki önceki boyalara göre daha kolay kaldırıyor boyayı. Sonax brilliant shine vb isimli bir cila ile cilalayınca metalik renk hoş duruyor ancak koyu renkler daha güzel bence.
Klima motoru kendini sevdiriyor, zayıf değil.
Ön farlar halojendi, onlarla belki yaşın da getirisi biraz zorlandım, ucuzundan Space marka beyaz led taktım, sokak arası ve otobanda (Kuru havada) gayet fazla işe yaradı, sağlam yağmurda her halukarda pek göremediğim için beyazmış, halojenmiş, ledmiş dert olmadı. Ama Philips'in %130 vb isimli ürünleri var (Yoksa Osram mıydı) O tip ekstra aydınlatmalı, göz almayan, kaliteli lamba düşünüyorum. (Bu ucuz Space marka ledler de göz almıyor, şimdiye kadar korna selektör yemedim )
Servis. Özellikle İstinye için ne desem az gelir. Bu kadar marka kullandım, hepsi de sıfır ve bayii çıkışlıydı, ilk kez ikinci el araç kullanıyorum ancak İstinye'nin ilgi, alaka, güleryüz ve sabrını şimdiye hiçbir markada gör(e)medim.
Fren balatası (Ön) Ocak'ta değiştirdim, yaklaşık işçilik dahil galiba 900 civarıydı. Ben normal olduğunu düşünüyorum. Ha, az para mı, bana sorarsanız aslında araba kullanmak başlı başına pahalı bir eylem ya, neyse konuyu değiştirmeyeyim...
Tabii sizler gibi güzel insanların birlikte bulunduğu, egodan sıyrılmış / kibir ya da şımarıklığın bulunmadığı, candan, nezih, ağırbaşlı bir oluşuma, platforma da rastlamadım.
Bazı eklentiler gerçekleştirdim,
Kapı ayak çıtası (S dizayn ürünü, yazısız, çelik),
Bagaj havuzu (Birebir uygun Denizlili bir firmaydı, 1-2 gün çok hafif koktu, çok dayanıklı ve güzel bir ürün üretmişler, bravo),
Ön tampon içine iki çift ince dikdörtgen sis led (Arkadaşımla taktık, görüşü epey farkettiriyor, ancak şehiriçinde vb etrafta araç ya da insan varken açmıyorum, oldukça rahatsız edici),
Kapı iç kenara pilli kırmızı ışık, kapıyı açınca yanıp sönüyor,
İç kısım için hemen hemen tam uyan derin havuzlu paspas (Universal tip. Kokusuzdu, çok beğendim),
Vites etrafını/zemin kısmı orijnal renk ile kaplattım (70 TL),
Tek olumsuz yan direksiyon deri değil ve çok inceydi, sanayide sahte derimsi bir kaplama ile direksiyonu kaplattım (Süetimsi bir dokunuş hissi mevcut), tek sıkıntısı korna tarafında, orta kısımda bir iki santim içeriye taştı (Direksiyon çeperlerine %96 sokabildik),
Orijinal (Yedpa) paçalık taktım,
Orijinal sarı sis lambası (Halojen, Photon marka) taktım, halojen standart lambadan ne farketti bilmiyorum her ikisini de araç kullanırken pek farkedemediğim için (İkisi de mum ayarında, kendi etrafına hayrı dokunuyor) sadece orijnal sarı olarak güzel duruyor, çirkin gözü tırmalayan bir sarı değil.
Genel olarak memnunuz. Fiyat, km, yıl, kimin kullandığı vb kriterlerimi karşılayan Forester imkanım olsaydı elbette onu tercih ederdim. Ancak bu fiyata bu km'de Forester yoktu, olmaz da zaten. Bir daha olsa yine Subaru mu? Bu teknik özelliklerde, bu bütçede farklı bir alternatif ortaya çıkar mı bilemiyorum, o nedenle bugün olsa bir dakika düşünmez yine aynı aracı alırdım.
Fotoğrafları yükleyeceğim.
İnşallah şu virüs illetine, musibetine biran önce içimizi rahatlatacak çareler gelir de, içimiz rahat dışarı çıkar, buluşuruz. Bu dönemde en umursamadığım anlar olan, sıradan bir araba kullanma, gidip bir yerde 5 dk soluklanıp bir çay, espresso içme, gayet normal birşeymiş gibi pek de umursamadan oturduğum bir kumsalda, ailecek dinlendiğimiz sıradan bir Pazar günü aslında ne kadar da önemliymiş. Hep yarın aynı sıradanlıktaymış gibi geliyor genelde insana, aslında öyle değilmiş işte... Umuyorum ki, en kısa zamanda sağlıkla, mutlulukla buluşuruz. Herkese sağlıklı günler, geceler dilerim.
Gelelim sadede, fasulyenin nimetlerine, hatta Subaru'nun Xv'sine.
Eylül sonu, distribütörden 35binde, 2017/08 çıkışlı, Comfort (Başlangıç) paket, facelift de denilen, bir önceki kasa, arka stoplar ledli Xv almıştık. (İnci beyazı)
10 bin km dolmak üzere.
Çok sıkışık trafikte 9,5larda seyreden sarfiyat an itibariyle 7,2 - 7,6 aralığında son 2 aydır, üstelik kullanılan yolun yarısında 110 ve civarı hız ile.
Araç, daha önce kullandığım Astra III (H kasa, 1,4i easytronic, 90hp), Micra, Qashqai (1,2i cvt otomatik), Vectra (2,0i, 136hp, manuel), Fiesta (Tam otom., 1,6i, 100 hp), halihazırda ailedeki diğer bir araç olan Volvo S40 (1,6i, manuel, benzinli) düşünüldüğünde hepsinden farklı bir sürüş karakterine sahip tahmin edileceği üzere.
Volvo, manuel ve devir/vites oranları, sübap vb ayarlarının etkisi ile tasarrufta, Vectra gücü ve yola yüksek hızda kapanması ile, Astra III akıl almaz süspansiyon desteğinin getirdiği viraj kabiliyeti ve karakter ile, Fiesta o kasadaki müthiş beygir gücünü yola aktarma potansiyeli ve yol tutuş ile aklımda duygusal olarak yer eden araçlar(dı),
Hala farklıdır gönlümde yerleri... Ancak Subaru farklı... Nasıl farklı?
Boxer, 1,6 benzinli atmosferik olmasına rağmen, 3bin 3bin250 devir sonrası dipten bir homurdanıyor ki o sesi telefon çalma sesi yapmak istiyorum, kaydetsem ninni diye dinlerim, bağımlılık yapıyor (Kol çıkartmamak için zor tutuyorum kendimi diyebilirim)
Sarfiyat, ben açıkcası güvenli sürüş ile birlikte belli güzellikte sürüş karakterine dikkat ediyorum, ama eksik ama fazla her araçta bu anlamda bazı yetenekler ya da bazı araçlar için, külliyen çöp bu, diye düşündüğüm özellikler silsilesi mevcut.
Bu noktada yakıt sarfiyatından çok, sürüş dinamiklerini düşünen ve en kısa mesafede bile kendi aracımın motor sesini, ışıklarda camı açıp etrafta bir V6 var mı, şu Alfa Romeo da neymiş öyle, aaa 5,30 değil mi şu, diye etraftaki motor seslerini dinleyen / düşleyen biriyim, bu noktada sarfiyat en son düşündüğüm konu... Ama merak eden olursa,
Subaru Xv sarfiyatı, sıkışık trafikte, 16 km lik sabah seansında, neredeyse 30'a yakın ışıkta dur kalk ile yaklaşık 9,5-11 lt arası değişti kış mevsiminde (100 km ortalama).
Aynı değer, aynı sürüş karakteri ile 2015, 1,2 benzinli motor ve yine cvt şanzıman ile (Aslı Japon), Fransız kırması Suv aracımda %10 - 15 civarında daha fazlaydı.
1,4 benzinli yarı otomatik (2010) Alman hatchback'te de bu değer benzer sınırlar (10-12 lt arası) dahilindeydi,
Amerikan menşeili, İspanya fabrikası çıkışlı MK6, Subaru Xv ile yaktığımdan %20 hatta %25 civarında daha fazla iken, 2000 model cvt Micra ise yine 11 lt civarından aşağıya inmezdi, Vectra ile biraz da gençlik ve o dönemde fatura ödeme derdimin olmaması nedeniyle yakıta dikkat etmeden binmiştim, onu kullanmak ayrı zevkti (97-2006, 245 binde satarken gerçekten üzülmüştüm, 1 kez benzin kaynaklı arıza (Oksijen sensörü) yaşatmış, nefis bir araçtı),
Volvo S40 ise 15'inci yılını bitirdi (160 bin km), süspansiyonu biraz fazla yumuşak, dipten akıntısı kuvvetli Karadeniz'de dalgalı havada yüzmeye çalışmak gibi yüksek hızla onunla viraja girmek, ama yakıta gelirsek, yakmıyor o, bilmiyorum nasıl gidiyor ama yakmıyor...
Dönelim baş aktörümüze.
Paket, biraz yavan kalıyor, cvt hantal, 1,6 ı-ıhh gitmiyor, ağır kalıyor, sollamaya çıkılmıyor, Subaru lüküs araba, dağda kalsan parçasını bulamazsın, parçası pahalı, çoook yakıyor, servisi yok vb birçok serzeniş, şikayet, sıkıntı cümlesi, hatta küçümseme ifadesi sarfedenler söyleyenler duydum, okudum, başta ailem olmak üzere.
Subaru'ya binmeyi, mahallede çok nefis şutlar çekerek uzaktan bile falsolu gol atabilen ama biraz da kıskançlık vb nedenlerle oyuna bazen alınmayan, genelde yedek tutulan, fırsat bulunduğunda gıcıklığına kaleye itelenen yetenekli, vakur, sessiz ama kendinden emin çocuklara benzetiyorum. Ya da kızlar için de, çok iyi not tutan, öğretmenin sevdiği, sınıfın diğer kızlarının genelde kıskandığı ama başları sıkışınca not, defter, ödev vb istemek için zor günde hatırlanıp, el üstünde tutulan sınıfın başarılı ve güzel ama biraz yanlız kızına...
Cvt hantal değil, kullanmayı öğrenmek / bilmek gerekiyor. Örnek olarak 60-70 ile 2bin devir civarnda giderken, eğer otobanda sollamaya çıkacaksam, L'ye çekmediğim durumlarda, hafifçe gaz pedalını parmak ucuyla ittirip bırakıp tekrar ittirdiğimde birkaç kez, gayet canlı, tatminkar bir devir artışı eşliğinde cvt nin vites küçültmesini ve bu motor hacmi için oldukça iyi sayılacak bir ara hızlanma gözlemliyorum, terlik giyer ya da merdivenden çıkar gibi gaza yüklenmek pek işe yarayacak bir yanıt vermeyecektir, burada vitese küçülmesi gerektiğini gösteren bir hafif pompalama hareketi, vitesi küçülterek devri yükseltiyor. (Not: Kullanım kitapçığında ve forumumuzda da daha önce belirtildiği üzere, ara hızlanma için L ye çekmek tavsiye edilmiyor, bu sadece motor freni amacıyla, çok düşük hızda yokuş aşağıya inerken kullanılması tavsiye edilen bir sistem. Ancak sorumluluk kabul etmeden belirteyim, ne hızlarda ani yavaşlamak için bunu kullandım, ve ne yavaş hızlardan ani şekilde çok yüksek süratlere hızlanmak için (7binlere kadar) bunu kullandım, bana mısın demedi, evladiyelik şanzıman ve sistem olduğunu belirtmek isterim. Ek, 4binlerden sonra L'den normale geçtim.
80-100'lerden sonra bir Suv kulkanıldığı unutulmamalı, yere yapışık bir araç kullanılmadığı için yan rüzgar sağlamsa etkilenme ihtimali, yere yakın bir otomobilden elbette ki daha fazla. Ancak devir yükselse de, ani karşılaşılan çukurdan, olmayacak dönel yolda (dönmeye başlayan yolda) kaçmak, ani bir zikzak -lastikler güzel ve sistemler iyi durumda, arızasız ise- kesinlikle çizgiden saptırmıyor, muazzam bir deneyim...
Viraj... En sevdiğim yönlerden biri, hatta başta geleni. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı yanındaki E-5'in bittiği ve Buyaka avm Ümraniye'den Tem'e bağlanan yola çıkan virajlar, en sevdiklerim. Bu virajlarda sabaha kadar dönebilirim diye düşünüyorum hep. Araç, limitlerinin üstüne çıkmaya başladığında önce hafif arkadan VDC'yi devreye sokuyor adım adım, (VDC'yi kapatsanız da arkayı salma / arkadan kayma başladığında VDC toparlamak için kendisi devreye otomatikman girip çaba sarfediyor, zevk veren bir çabası var ama beni kendi başıma bıraksa daha mutlu olurdum, lakin orijnalini de bozup sigortasını sökme vb işlemi yapmayacağım), biraz daha zorlamaya devam edersek sanıyorum motorun ve şanzımanın önde yer almasının / ağırlıklarının da etkisi ile ön kısımdan hafifçe seyirme diyebileceğimiz bırakma başlıyor fakat sürekli dört çeker sistem, gerçekten de görevini aracı yere yapıştırarak, adeta tren rayına manyetik mıknatısla tutunuyormuş gibi sürüşü/tutunmayı sağlayarak yerine getiriyor. (Ancak bu bahse konu bırakmalar, bir hata gibi algılanmamalı, normal bir araçla ya da tecrübesiz bir sürüş deneyimi ile ilk cümlede konuyu kapatmıştık). Bazen takılanlar oluyor elbette, arkamdan viraja giren hevesi yüksek araçları, viraj sonunda bazen aynada aramak değişik bir duygu (Önüm kapalı değilse hiçbir zaman beraber çıkmıyoruz da, bazen aynaya bakıyorum işte )
İç mekan, dışarıdan gördüğümde yahu bu ne demiştim... Ne boynum, ne dizlerim sığar, ne arka rahatlık nasıl olur vb birçok olumsuz olabilecek detay aklıma geldi, hepsinden tam puan. İnanılması zor bir iç mekan tasarımı var. Geniş ve yüksek. Evet hem geniş, hem de yüksek. 191 cm boyunda yakın bir arkadaşım, ki çok eleştirmeyi seven / zor beğenen bir bünyedir, olm bu ne, dedi ilk bindiğinde. Öne bindi, arkaya ittirdi koltuğu, arkada oturan eşinin dizler koltuğa değmiyordu. Bagaj iyi, belki bir 30 lt olaydı iyi olabilirdi.
(Ha, motor da 1,6 yerine 2,0 vs vs... Buraya şu olsaydı vb yazacak çok konu bulunabilir, ben mevcut durumdan memnunum, ne kadar ekmek o kadar köfte hatta yoğurtlu domates soslu kebap, bu fiyata bence)
Arka ve ön görüş... Ön görüş, sağ ve soldan kağı camlarının aiağıya doğru aldığı eğim ile harikulade bir ön görüş imkanı var, önceki Suv'da ön dol direk sokak arası sol virajda görüşü engelliyordu, bunda muazzam bir görüş hakimiyeti mevcut.
Geri görüş, sıkıntısız, kör nokta ben farkedememiş olabilirim, ancak diğer araçlarda yaşadığım net kör nokta hissini Xv'de yaşamadım, aynaların büyük olması en karakteristik, yararlı ve beğendiğim özelliklerinden.
Kapı içlerinde demir bir çıkıntı var, ilk alırken sorduk, ne bu, dedik, yandan çarpmalarda kapının içe göçmesini / içeride bulunanların sıkışmasını önleyen, kapının kolayca açılmasını sağlayan sistemmiş, güven veriyor, çok şükür henüz deneme imkanımız olmadı,
Bagaj sütunu (C sütunu) dahil birçok hava yastığı var, Allah korusun ama hiçbir zaman hava yastığı sayısı ile ilgilenmedim, umarım deneyimlemeyiz hiç,
Sessiz. Elbette üstat seviyesindeki kullanıcılar için yetersiz olabilir, ancak Astra, Vectra, Volvo'nun sanki daha iyi (Volvo'nun daha iyi, net) ama bu oldukça yeterli, uzun yolda bir rahatsızlık vermedi, ki sınırları aştığım oldu birkaç kez.
Tekerin yarısını çamura gömüp, kapı başlangıcına kadar çamur, kar içine soktum, rahata erdim. Hatta yanımda kimse yokken kuma da soktum, başım göğe erdi. Belki şans, belki kısmet, hiçbir denemede zorlanmadı sistem, bana mısın demedi, birkez balçık, bataklıkvari çamura orman kenarında girdim, biraz debelendi ileri geri, çıktım. Çok büyük zevk, bir daha bunları tek başıma dener miyim, tabii ki denemem, çekinirim.
114 ya da 115 beygire hız, son sürat henüz denemedim ama zorlanmadan kadranın sonuna yaklaşıyor (Denemek için daha zaman var, yüksek hızdaki tepkilerini tam bilmiyorum, takımların / aracın bakım zamanı geldi, lastikler kışlık / değiştirmem gerek)
Lastikler Kumho wp51 225-55-17 kış. Üzmedi, ıslak tutuş iyi, yeterli güven veriyor bu, karda, çamurda da benim anladığım kadarıyla SAWD nin de etkisi ile sıkıntısız. Ama derin çamur ve kar için daha dişli AT tipi lastik daha iyi olur.
Boya, ince. Yıkamacıya vermiyorum artık, yıkama hortumunun metal ucu sanki önceki boyalara göre daha kolay kaldırıyor boyayı. Sonax brilliant shine vb isimli bir cila ile cilalayınca metalik renk hoş duruyor ancak koyu renkler daha güzel bence.
Klima motoru kendini sevdiriyor, zayıf değil.
Ön farlar halojendi, onlarla belki yaşın da getirisi biraz zorlandım, ucuzundan Space marka beyaz led taktım, sokak arası ve otobanda (Kuru havada) gayet fazla işe yaradı, sağlam yağmurda her halukarda pek göremediğim için beyazmış, halojenmiş, ledmiş dert olmadı. Ama Philips'in %130 vb isimli ürünleri var (Yoksa Osram mıydı) O tip ekstra aydınlatmalı, göz almayan, kaliteli lamba düşünüyorum. (Bu ucuz Space marka ledler de göz almıyor, şimdiye kadar korna selektör yemedim )
Servis. Özellikle İstinye için ne desem az gelir. Bu kadar marka kullandım, hepsi de sıfır ve bayii çıkışlıydı, ilk kez ikinci el araç kullanıyorum ancak İstinye'nin ilgi, alaka, güleryüz ve sabrını şimdiye hiçbir markada gör(e)medim.
Fren balatası (Ön) Ocak'ta değiştirdim, yaklaşık işçilik dahil galiba 900 civarıydı. Ben normal olduğunu düşünüyorum. Ha, az para mı, bana sorarsanız aslında araba kullanmak başlı başına pahalı bir eylem ya, neyse konuyu değiştirmeyeyim...
Tabii sizler gibi güzel insanların birlikte bulunduğu, egodan sıyrılmış / kibir ya da şımarıklığın bulunmadığı, candan, nezih, ağırbaşlı bir oluşuma, platforma da rastlamadım.
Bazı eklentiler gerçekleştirdim,
Kapı ayak çıtası (S dizayn ürünü, yazısız, çelik),
Bagaj havuzu (Birebir uygun Denizlili bir firmaydı, 1-2 gün çok hafif koktu, çok dayanıklı ve güzel bir ürün üretmişler, bravo),
Ön tampon içine iki çift ince dikdörtgen sis led (Arkadaşımla taktık, görüşü epey farkettiriyor, ancak şehiriçinde vb etrafta araç ya da insan varken açmıyorum, oldukça rahatsız edici),
Kapı iç kenara pilli kırmızı ışık, kapıyı açınca yanıp sönüyor,
İç kısım için hemen hemen tam uyan derin havuzlu paspas (Universal tip. Kokusuzdu, çok beğendim),
Vites etrafını/zemin kısmı orijnal renk ile kaplattım (70 TL),
Tek olumsuz yan direksiyon deri değil ve çok inceydi, sanayide sahte derimsi bir kaplama ile direksiyonu kaplattım (Süetimsi bir dokunuş hissi mevcut), tek sıkıntısı korna tarafında, orta kısımda bir iki santim içeriye taştı (Direksiyon çeperlerine %96 sokabildik),
Orijinal (Yedpa) paçalık taktım,
Orijinal sarı sis lambası (Halojen, Photon marka) taktım, halojen standart lambadan ne farketti bilmiyorum her ikisini de araç kullanırken pek farkedemediğim için (İkisi de mum ayarında, kendi etrafına hayrı dokunuyor) sadece orijnal sarı olarak güzel duruyor, çirkin gözü tırmalayan bir sarı değil.
Genel olarak memnunuz. Fiyat, km, yıl, kimin kullandığı vb kriterlerimi karşılayan Forester imkanım olsaydı elbette onu tercih ederdim. Ancak bu fiyata bu km'de Forester yoktu, olmaz da zaten. Bir daha olsa yine Subaru mu? Bu teknik özelliklerde, bu bütçede farklı bir alternatif ortaya çıkar mı bilemiyorum, o nedenle bugün olsa bir dakika düşünmez yine aynı aracı alırdım.
Fotoğrafları yükleyeceğim.
İnşallah şu virüs illetine, musibetine biran önce içimizi rahatlatacak çareler gelir de, içimiz rahat dışarı çıkar, buluşuruz. Bu dönemde en umursamadığım anlar olan, sıradan bir araba kullanma, gidip bir yerde 5 dk soluklanıp bir çay, espresso içme, gayet normal birşeymiş gibi pek de umursamadan oturduğum bir kumsalda, ailecek dinlendiğimiz sıradan bir Pazar günü aslında ne kadar da önemliymiş. Hep yarın aynı sıradanlıktaymış gibi geliyor genelde insana, aslında öyle değilmiş işte... Umuyorum ki, en kısa zamanda sağlıkla, mutlulukla buluşuruz. Herkese sağlıklı günler, geceler dilerim.